22 Haziran 2011 Çarşamba

İslam İlim Geleneğinde Şiir

Şiir, duygu ve düşüncelerin belki en tesirli aktarım vasıtasıdır. Modern cemiyette gözden düşen şiir, İslam medeniyetinde sadece bir eğlence veya edebiyat türü olarak değil; aynı zamanda maarifte de müeessir bir şekilde kullanılmaktaydı [1] [2]. Hendese (geometri), heyet (astronomi), kimya, sarf ve nahv (morfoloji ve sentaks), lügat, tıp, fıkıh, hadis, akâid, ahlak, tarih, mantık gibi ilimleri mevzu edinen kitapların bir kısmı manzum olarak yazılmıştır.

Didaktik olarak adlandırılan böyle şiirler, belli bir sahadaki bilginin hızlı ve rahat aktarılması gayesiyle kullanılıyordu. Bu ise ilimde ilerleyebilmek için o ilmin temel esaslarının zihne hızlı ve kalıcı yerleşmesini sağlamaktaydı. Ayrıca şiir sayesinde dilde akıcılık da elde edilmekteydi. Günümüz eğitim bilimcilerinin şiirin eğitimde kullanılması üzerindeki araştırmalarına da rastlamaktayız [3] [4]. Avrupa’da, bilim ve şiirin zıt iki kutbu temsil ettiği tasavvuru değiştirilmeye çalışılmaktadır. 1998 senesinde British Council’ın Science Education dergisi aracılığıyla derslerde şiirin kullanımıyla alakalı bir çağrı yapılmıştır. Ancak bu çağrının müfredat üzerinde ne kadar tesir yaptığı araştırma konusudur. 

Aşağıda farklı ilmî sahalarda yazılmış Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe manzum eserlere misaller verilmiştir.

Sarf ve Nahiv
  • Cemâlüddin Ebî Abdullah Muhammed b. Mâlik b.  Muhammed et-Tâ’î (v. 672/1274), Teshîlü’l-Fevâ’id ve Tekmiletü’l-Makâsıd. Manzum Arapça gramerdir.
  • İbn Mâlik (v. 672/1273), el-Hulâsa. Bu urcûze Elfiyye adıyla meşhur olmuştur. Bin beyitten oluşmaktadır. Nahiv sahasında yazılan manzumelerin en tanınmışdır.
  • Zeynüddîn Abdürrahîm b. el-Hüseyn el-Irâkî (725-806/1324-1403), Şerhü Elfîyeti'l-İrakî.
  • Ebû Muhammed Kâsım b.‘Alî el-Harîrî (v. 516/1122), Mülhatü’l-İ‘râb. Bu urcûze nahiv hakkındadır [5].
  • Ferec b. Kâsım b. Ahmed Lübb es-Salebî el-Gırnâtî (701-782/1302-1381), Manzûme fî'l-Elgâzi'l-Nahvîye.

Lügat
  • İsmail b. İbrahim b. Muhammed er-Rib’î, Kaydü’l-Evâbid. Arapça manzum sözlüktür.
  • Abdüllatîf İbn-i Melek, Lügat-ı Ferişteoğlu. 795/1392 senesinde nazmedilmiştir.İlk Arapça-Türkçe manzum sözlüktür.
  • Hüsâm b. Hasan el-Konevî, Tuhfe-i Hüsâmî. 802/1399 senesinde nazmedilmiştir. İlk Farsça-Türkçe manzum lügattir. 
  • Bosnalı Ebu'l-Fadl Muhammed b. Ahmed er-Rûmî, Subha-i Sıbyân. Sıbyan mekteplerinde kullanılan 460 beyt civarında Türkçe-Arapça manzum sözlüktür. Mehmed Necîb, bu eseri Hediyetü’l-İhvân fî Şerhi Sübhati’s-Sıbyân adıyla şerh etmiştir. 1840-1903 seneleri arasında 6 kez basılmıştır [6].
  • Mezidzâde Ayıntabî, Nazmü’l-Ferâid. 1697 senesinde kaleme alınmış 838 beyitten müteşekkil Arapça-Türkçe sözlük [7]. 
  • İbrahim Şâhidî (v. 1550), Tuhfe-i Şâhidî. 921/1514 senesinde kaleme alınmış olup Türkçe-Farsça manzum sözlüktür [8].
  • Sünbülzâde Vehbî (v. 1809), Tuhfe-i Vehbî. 882 beyit olan eser, Türkçe-Farsça sözlüktür. İlk baskısı 1798 senesinde yapılmıştır [9]. 
  • Yusuf Hâlis (1220-1300/1805-1882), Miftâh-ı Lisân. 1266/1850 senesinde neşredilmiş ilk ve tek manzum Fransızca-Türkçe sözlüktür. 495 beyitte yaklaşık 2500 kelime nazmedilmiştir [10]. 
  • Ahmed-i Hânî (v.1119/1707), Nûbahârâ Bıçûkân. Arapça-Kürtçe manzum bir sözlük olup 1094/1683 senesinde kaleme alınmıştır [56].
  • Aynî (v. 1837), Nazmü'l-Cevahir. Türkçe, Arapça, Farsça manzum bir sözlüktür.
  • Sünbülzâde Vehbî (v. 1809), Nuhbe. Arapça, Türkçe manzum sözlüktür. Medrese öğrencileri tarafından el kitabı olarak kullanılan eserin defalarca baskısı yapılmıştır.

Mantık
  • İbni  Sinâ, Urcûze fi'l-mantık.
  • Abdurrahman el-Ahderi, es-Süllemü’l-Münevrak. 1533 senesinde yazılmıştır. Türkçeye tercüme edilmiştir [44].
  • El-Kâşî, el-Ebyâtü’l-Beyyineh.
  • Mîr Giyâseddîn Mansûr b. Mîr Sadreddîn Muhammed eş-Şîrâzî (v. 949/1542), Manzûme fî Beyân-i Eşkâli'l-Mantık.
  • Şemsüddin Muhammed Muzaffer el-Halhalî (v. 570/1344), Kaside fi'l-Mantık [11].
  • Hasan Fehmi Efendi (v. 1298/1881), Azîziyye ve Şerh-i Yûsufiyye.  Müellif Osmanlı Devletinin yüz onuncu şeyhülislamıdır.


Akaid
  • Sirâcuddîn Alî Uşî (v.1179-80), Bed'ül-emâlî. el-Emâlî yahut Kasîde yekulu'l-abd diye de meşhur olan el-Kasîde el-lâmîye fî't-tevhîd, Mâturidî akâid ve kelamına ilişkin manzûm eserdir [12].
  • Tokatlı İshak bin Hasan, Nazmu’l-Le’âlî. 1098/1687 senesinde Sivas’ta tamamlanmıştır. 327 beyitten müteşekkildir [13].
  • Mehmed İlmî Efendi (v. 1045/1635), Manzum Akaid. Kütüphanelerde çok sayıda nüshası mevcuttur.
  • Ahmed-i Hânî (v.1119/1707), Akîdayâ İmân. 80 beyitten müteşekkil, Eşarî mezhebine göre yazılmış Kürtçe manzum akaiddir [56].
  • Hızır Bey (v. 863/1458), Kasîde-i Nûniye. İstanbul'un ilk kadısıdır. Eser, 105 beyit olarak yazılmış Arapça kasîdedir. Üzerine çok sayıda şerh yazılmıştır [57]. 
  • Molla Halil Si'ridî (v. 1259/1843), Nehcü'l-Enam fi'l-akâid. Kürtçedir.


Fıkıh
  • İbnü’l-Hâim (v. 815), el-Kifâye fî el-ferâiz. Ferâiz hesabı hakkında 1096 beyitlik bir manzumedir [14]. 
  • Devletoğlu Yusuf (v. 906/1501), Vikâye Tercümesi. Hanefi mezhebinde mutûn-ı mutebere-i erbaa’dan (Kenzü’d-Dekâik, el-Muhtar, el-Vikayetü’r-Rivâye, Mecma’ül-Bahreyn) biri olan Tâcüşşerîa’nın (v. 673/1274) Vikâye kitabının Türkçe manzum tercümesidir. 6960 beyitten müteşekkildir [15]. 
  • Reyyî, Kitâb-ı  Rûşenî. Secâvendî’nin Ferâizü’s-Sirâciyye adlı eseri esas alan feraiz ilmiyle alakalı Türkçe manzum bir eserdir [16]. 
  • Yahyâ b. Ebû Bekr el-Amîrî el-Harazî (816-893/1413-1488), Manzûme fî Mesâ'ili'l-Ferâ'iz.
  • İbn Âbidîn (v. 1836),  El-Ukûdü Resmi’l-Müftî. 1827 senesinde yazılan bu eserde, iftâ makamı, iftâ makamının fonksiyonu ve müftünün yorum alanının sınırlarını belirleyen kurallar özetlenmiştir. Eser müellif tarafından şerhedilmiştir [17].
  • Necmeddin Ebu Hıfs Ömer b. Muhammed en-Nesefi (v. 538/1143),  el-Manzume fi'l-Fıkh ve'l-Hilaf.
  • Şemsi Paşa (v. 1580), Muhtasar Vikâye Tercümesi. Esas metnin yedi bölümü seçilip Türkçe’ye 450 beyit halinde tercüme edilmiştir [18]. 
  • Ebû Bekir bin Ali el-Hâmilî, en-Nazmu'l-mensûr. Hanefi fıkıh kitaplarından Hidâye'nin metni olan Bidâyetü'l-mübtedî'nin nazmedilmiş halidir.
  • Şemseddîn-i Sivâsî (v. 1006/1597), Menâsikü'l-Huccâc. Umdetü'l-Huccâc adıyla da bilinir. Hac görevini yerine getirmek isteyenlere haccın gereklerini anlatmaktaan 741 beyitten müteşekkil Türkçe mesnevidir [48].
  • Âbidî, Ravzatü'l-İslam. 917/1511 senesinde neşredilmiş, Şir'atü'l-İslam'dan [52] tercüme edilerek hazırlanan Türkçe mesnevîdir [53]. 
  • Abdulvahid ibn Âşir (v. 1040/1630), el-Mürşidü'l-Mu'în 'ala'd-Darûri min Ulûmi'd-Dîn fî mezhebi'l-Imam Mâlik. 317 beyitten müteşekkildir. Akaid (Eşari), fıkh (Maliki) ve tasavvuf hakkında malumat vermektedir. Üzerine bir çok şerh yazılmıştır. Fas'taki çocuklar halen bu manzumeyi ezberlemektedirler [54].
  • Ebu Bekr Muhammed b. Muhammed b. Âsım el-Endülüsî, Tühfetü'l-Hükkâmi fî Nüketi'l-Ukûdi ve'l-Ahkâm. 835/1431 senesinde Gırnata'da tamamlanmıştır. Malikî kadıları için yazılmıştır. Üzerine şerhler yazılmıştır [55].
  • İbn Âbidîn (v. 1836), Nazmü'l-Kenz. Nesefi'nin Kenz kitabının manzum halidir. Yaklaşık sekiz yüz beyitten müteşekkildir. Ancak tamamlanmamıştır.
  • Zahirüddîn Muhammed Bâbür Şah (v. 1530), Mübeyyen der fıkh. Hanefî fıkhıyla alakalı bir mesnevîdir.
  • Bahtî, Manzum Vasiyetnâme. Birgivî'nin (v. 981/1573) halk arasında Vasıyetnâme adıyla meşhur olan ilmihali, 1052/1642 senesinde talebesi Bahtî tarafından nazmedilmiştir. 1357 beyitten müteşekkildir [64].
  • Manastırlı Mehmed Rıfat (v. 1907), Manzum İlmihal. 247 beyitten müteşekkil Türkçe manzum ilmihaldir [65]. 
  • Seriyyüddîn ibnü'ş-Şıhne (v. 921/1515), Nazmü'l-Mesâili'lleti's-Sükût fîhâ Rızâ.  Müellif hanefî fakihidir. Eserde, sükûtun rızaya delalet edeceği otuz mesele ele alınmıştır [67].
  • Mahmud Hamza Efendi (v. 1305/1887), Nazmü'l-Camii's-sağir. Şam müftülüğü yapmış olan müellif, bu eserinde İmam Muhammed'in el-Camiu's-sağir kitabını 3000 beyit olarak nazm etmiştir. Bu eserden dolayı kendisine nişan verilmiştir [68].
  • Mahmud Hamza Efendi (v. 1305/1887), Nazmu Mirkatü'l-vusûl. Molla Hüsrev'in fıkıh usulu alanındaki Mirkâtü'l-vusûl adlı eserinin manzum halidir [68]. 


Hadis
  • Irâkî (v. 1423), Elfiyye. Irâkî bu eserinde, İbnu’s-Salah’ın Ulûmu’l-hadis’inin kolayca ezberlenmesi amacıyla 1002 beyitte özetlemiş ve bu mazum eserine Tebsiratü’l-mübtedî ve tezkiratü’l-müntehî adını vermiştir [19].
  • Hazînî, Şerh-i Hadîs-i Erbaîn Tercümesi. Muhammed bin. Ebî Bekr el-Usfûrî’nin Arapça eserinin Türkçe manzum tercümesidir. 3800 beyitten müteşekkildir [20].
  • Abdülkerîm b. Ahmed b. Muhammed et-Tarâbulûsî (1206/1791'de sağ), Manzûme fî Mustalahi'l-Hadîs.
  • Şihâbüddîn Ahmed b. Ferah el-İşbîlî (v. 699/1300), Manzûme fî Usûli'l-Hadîs.
  • Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Suyûtî (v. 911/1505), Nazmü'd-Düreri fî İlmi'l-Eser [51]. 
  • Ömer bin Muhammed bin Fettûh el-Beykûnî ed-Dımaşkî (v. 1080/1669), Manzûmetü'l-Beykûniyye. Hadis usulu konusuda yazılmıştır. 34 beyitten müteşekkildir. Eser üzerine bir çok şerhler yapılmıştır [66]. 
  • İsmail bin Muhammed bin Berdis (v. 786), Nazmu Tezkireti'l-Huffâz el-İ'lâm fî-Vefeyâti'l-A'lâm. Zehebî'nin Tezkiretü'l-Huffâz adlı eserinin nazm edilmiş halidir. Bu eser, İstanbul'da elyazması olarak mevcuttur [69].


Ahlak
  • Abdullah Fethullah b. Mahmûd b. Ahmed b. Şa'bân el-Mavsilî (1159/1746'da sağ), Urcûze fî'l-Adâb
  • Ebu’l-‘Atâhiyye (v. 211/826), Zâtu’l-Emsâl. Abbâsi dönemi şairlerindendir. 320 beyitten oluşan urcûzesinde, dört bin kadar zühd ve ahlak içerikli atasözü derlemiştir.
  • Şemseddîn-i Sivâsî (v. 1006/1597), Mir'âtü'l-Ahlâk. 4520 beyitten müteşekkil Türkçe mesnevidir [46].
  • Şemseddîn-i Sivâsî, İbret-Nümâ. Ferîdüddîn-i Attâr’ın İlâhî-nâme adlı eserinden seçilen 101 hikâyenin Türkçeye tercüme edilip sonlarına ibret başlığı altında nasihatlerin eklenmesiyle oluşturulmuş, 4890 beyitten müteşekkil ahlakî bir mesnevidir [47].


Tasavvuf
  • Ferîdüddin-i Attâr (v. 627/1229), Mantık-üt-Tayr ve Makâmât-ı Tuyûr. Tasavvufun kuşların ağzıyla anlatıldığı ve konuların küçük hikâyelerle süslendiği bir eserdir.
  • Vefâ Konevî (v. 896/1490), Makam-ı Sülûk. Tasavvufla ilgili olup, Türkçe ve 396 beytten meydana gelen manzum bir eserdir.
  • Mustafa Fevzi bin Numan (v. 1343/1924), Hilye-i Sâdât. Bu eser, müellifin bağlı olduğu Nakşiliğin Halidiyye kolundan gelen meşâyihin hilye ve şemailini anlatmaktadır. Eser basılmamıştır. Hilye-i Sâdât müellifin üç cilt olarak tasarladığı Kitab-ı Ziyâiyye eserinin üçüncü cildini teşkil etmektedir [63].


Tıp
  • İbn Sînâ (v. 427/1035), Urcûzetün fî’t-Tıbb [21]. 
  • Lisânüddin ibn Hatîb (v. 776/1374), el-Manzumetün fi’t-tıbb. Granada veziri olan İbn Hatîb, meşhur Granada tarihi yanında birçok tıb ile alakalı risaleler yazmıştır [22]. 
  • Ebû Bekr Muhammed ibn Zekerîyâ’ er-Râzî (v. 312/925),  Bur’ el-sâ‘ah manzûm. Çok hızlı tedavi etme yöntemlerinden bahsetmektedir. Baş ağrısı ile başlamaktadır [23].
  • Şeyhî (Hakîm Sinan), Nazmü’t-tabayı. XV. asır şair ve tabiblerindendir [24].
  • Şemseddin Muhammed ibn Mekkî, Urcûze vecîze fî ‘adedi'l-‘urûki'l-mefsûde. Kan aldırma için damar sayıları hakkında veciz bir urcuzedir.
  • İbn er-Refîka (v. 635/1237), Urcûzetün fi’l-fasd. Kan aldırma hakkında recez vezninde şiirdir [25]. 
  • Şemseddin Muhammed ibn Mekkî, Urcûze fî’l-hitân. Otuz satırdır [26].  
  • Ankaralı Nidâî, Dürr-i Manzum. Şairliği ve hekimliği ile maruf Nidâî, devrinin hekimbaşılarından Kaysûnîzâde'nin Arapça olarak yazılmış bir tın eserini Menâfiü'n-Nâ adıyla manzum-mensur olarak Türkçeye tercüme etmiştir. Daha sonra bu tercüme eseri ihtisar eserek Dürr-i Manzûm adını vermiştir [27].
  • Muhyiddin Mehî, Müfîd (Nazmü’t-Teshîl). XV. asır hekimlerinden Hacı Paşa adıyla maruf Celalüddin Hızır bin Hâce Ali (1335-1417), daha önce yazdığı Müntahab-ı Şifâ adlı eserini 1408 senesinde ihtisar ederek Teshîlü’ş-Şifâ adını vermiştir. Muhyiddin Mehî de bu ihtisarı 1467 senesinde Müfid adıyla nazm halinde yazmıştır [28]. 
  • Şihabüddin ibn Abdülkerîm Kivâm Nâgavrî (v. 790/1388), Şifâu’l-marad / Tıbb-i Şihâbi. Farsça kaleme alınan eser 164 babta tedavi yöntemlerini anlatmaktadır [29].
  • Alî ibn şeyh Muhammed ibn Abdurrahman (v. 17. asır), Cevâhirü'l-makâl. Farsça olan bu eser dört makaleden oluşmaktadır. İlki hastalıklar hakkında, ikincisi yemek ve içecekler hakkında, üçüncüsü basit ilaçlar hakkında, sonuncusu ise ileri tedaviler hakkındadır [30].
  • Tacüddin İbrahim b. Hızır (v. 1413), Tervihü'l-Ervah. Şiirlerinde Ahmedî mahlası kullanmıştır. 10100 beyitten müteşekkil bir mesnevidir. İki cilttir. Eserde anatomi, hastalıklar ve teşhis ve tedavileri, halk sıhhati hakkkında malumat bulunmaktadır [59].
  • Halimî, Manzum Tıb Kitabı. 863/1458 senesinde Farsça olarak kaleme alınmıştır. Osman Şevki Osmanlı Tababeti Tarihi adlı kitabının 53. sahifesinde Halimî adlı bir tabibten bahseder: "Keza ulema-i şeriattandır, Kasımıye namımda bir telif-i tıbbîsi vardır" der [60].
  • Tabiatnâme. Aydınoğulları zamanında yazılmış manzum bir tıp kitabıdır.  Tıpkıbasımı 1960 senesinde İsmail Hikmet Ertaylan tarafından yapılmıştır. 


Hendese [Geometri] / Riyaziyye [Matematik]
  • İbn el-Yâsemîn Ebû Muhammed Abdullâh b. Haccâc (öl. 600/1204), Urcûzetün fî'l-Cebri ve'l-Mukâbele. Cebir ve denklem hakkında recez vezninde şiirdir [31]. 
  • Ebu Abdullah Şemsuddin Muhammed bin Ahmed el-Mevsilî (v. 656/1258), Manzume fî Hisabi’l-Yed  [32].
  • İbn Ğazi el-Miknâsî (v. 919/1513), Münyetü'l-Hisab.  Hisabu'l-hindi sahasında manzum olarak 333 beyitten müteşekkildir.
  • İbrahim ibn Ömer eş-Şâfii, İbâhatü’l-bâhati min ilmi’l-hisabi ve’l-mesâhati. Aritmetik ve düzlem geometrisindeki zorlukları kolaylaştırmayı konu edinmektedir. 15. asırda yazılmıştır [33]. 
  • Abdurrahman ibni Ahmed ibni Ali el-Hamîdî, Davü el-lem’a fî’l-hisâbi. 1589 senesinde Mısır’da yazılmıştır [34].
  • İbnü’l-Hâim el-Fardî, Mukne’u fî ilmi’l-cebri ve’l-mukâbeleti. 1402 senesinde yazılmıştır. Cebir ve denklemler konusunda kapsamlı malumat vermektedir [35].
  • İbn el-Harb, Urcûzetün fî hisâbi’l-ukûd. Onluk sayıların hesabı hakkında recez vezninde yazılmıştır. Müellifi nahivci Muhammed bin Harb el-Hâlebî’dir (v. 581/1185) [36].
  • Arıcızâde Ali Ferdi b. Mustafa el-Kayserî, Şerhu'l-urcûze fi'l-adâd bi'l-ukûd (Esad Efendi, nr. 3748,148 yaprak, İst. 1182)
  • İsa b. Ali b. Ahmed b. Hasan el-Hanefi, el-Urcuze fi'l-Adad bi'l-Akd (Esad Efendi, nr. 3748/18)
  • Salih b. Mehmed (1207/1793’de sağ), Kitâb-ı Verdiyye Tercüme-i Cebr ve Muḳâbele-i Bahâiyye. Bahâuddîn Âmilî’nin Hulâsatü'l-Hisâb’ının cebir kısmının Türkçe'ye tercümesi [70].

Heyet
  • Ebû Ali b. Ebi'l-Hasan el-Sûfî, Urcûze fî suver-kevâkibi'l-sâbite.
  • Abdülvâcid Kütahî (v. 838/1435), Manzûme fi marifeti'l-usturlâb. Müellif ütahya Vâcidiye Medresesi müderrisidir. Usturlâb ve kullanımı konusunda olan eser 552 beyitten müteşekkildir [37].
  • Cemaleddin Mardinî (v. 809/1406), Risale fi'l-amel bi-rubi'd-daire el-mevdu fihi'l-cuyub. Bu eserde, Ali b. Muhammed el-Heysemi'nin Rahatu'l-kulub adlı sinüs quandratıyla ilgili olan eseri, yirmi babta manzum hale getirilmiştir [38].
  • Kasım b. Muhammed b. Hüseyin el-Hindi, Kaside fi'n-nücum.
  • Abdurrahman b. Ebî Gâlib el-Câdirî (v. 839/1435), Ravdatü'l-ezhâr fî ilmi'l-leyl ve'n-nehâr. 1391 senesinde kaleme alınmıştır [45]. 
  • Yazıcı Sâlih, Şemsiyye. 811/1408 senesinde yazılmıştır. Astronomi ve meteoroloji hakkında malumat vermektedir. Türkçedir. Yazıcı Sâlih, Muhammediye müellifi Yazıcızade Mehmed ile Dürr-i Meknûn ve Envarü'l-âşıkîn müellifi Ahmed Bîcan'ın babasıdır [62].


Kimya
  • Kasîde-i Havliye. Farsça olan bu eser yüz elli iki beyittir. Daha sonra kalın bir cilt içinde şerhedilmiştir .
  • Aşık Paşa, Risâle-i kimyâ.  Türkçe manzum bir eserdir.
  • Ebu Abdullah Muhammed b. Umeyl et-Temimi (v. 170/786), Kaside fi'l-kimya.


Tarih
  • Muhammed ibn Yahyâ b. Alî eş-Şakrâtîsî (v. 466/1073), el-Kasîdetü’ş-Şakrâtîsiyye. Siyer hakkındadır. Lam kafiyeli bir kasidedir [39].
  • Münîrî (v. 1521), Manzum Siyer-i Nebî. Takriben 33000 beyitten müteşekkildir [40]. 
  • Müminzade Ahmed Hasib el-Üsküdarî (v. 1166/1752), Silku'l-Leâl. Manzum Türkçe tarihtir.
  • İbrahim b. Mustafa el-Halebi, Manzume fi's-Siyer.
  • Lisânüddin ibn Hatîb (v. 776/1374), Rakmü'l-hulal fî nazmil-düvel. Batı İslam ülkelerindeki özellikle İspanya’daki hanedanlar hakkında bilgi vermektedir.
  • Abdurrahman b. Muhammed el-Bistâmî el-Hanefî (v. 843/1439), Nazmü'l-Sülûki fî Tevârîhi'l-Hulefâi ve'l-Mülûk. Hicretten 806/1403 senesinde kadar olan halifelerin ve meliklerin tarihini kapsamaktadır  [50]. 
  • Yazıcızâde Mehmed Efendi (v. 855/1451), Muhammediye. 853/1449 senesinde tamamlanmıştır. Eser, müellifin Megâribü'z-Zaman adlı Arapça mensur eserinin yine kendi tarafından manzum olarak tercümesidir. 9008 beyitten müteşekkildir. Dinî ve tasavvufî konuları da içeren eser, Siyer-i Nebî üzerinedir.


Muhtelif
  • Mehmed Fenarî (v. 834/1431), Manzûme fi'l-ulûm. Fenârî, yirmi ilim dalına ait yirmi sorunu yirmi kıta halinde içeren bir manzûme kaleme alır ve her bir ilim dalına da kendi icat ettiği bir ad verir [37].
  • İbn Ebî Hamîdeh, Tedbîrü’l-sefîr fî sinâ’ati’l-tasfîr. Ciltçilik hakkındadır.
  • Şeyh Muhammed el-Ömerî eş-Şâfii, Kavâidü’l-hisâbiyyeti fî tehvîlâti’l-ekyasi’l-rumiyyeti ilâ’l-ekyâsi’l-mısriyyeti. Mısır’da yazılmıştır. Osmanlı ve Mısır ölçü birimleri arasındaki dönüşümü anlatmaktadır.
  • Tokatlı İshak bin Hasan, Nazmu’l-Ulûm. Eser 1099/1687 senesinde yazılmıştır. 422 beyitten oluşmaktadır  [13]. 
  • Ali bin Abdullah el-Uşşâkî (v. 1200/1785), Kaside fî’l-kütübi’l-meşhûre fî’l-ulûm.
  • Erzurumlu İbrahim Hakkı (v. 1194/1780), Tertibu’l-Ulûm. 1751 senesinde yazılmıştır. 125 beyittir [49]. 
  • İbnü’l-Hebbâriyye (v. 1115),  Urcûze fi’ş-şatranc.
  • Ebü’r-Recâ Muhammed b. Ahmed el-Esvânî (v. 335/946), Kasîdetün fi’l-fünûn. Bu eser, dünyanın  olaylarından, peygamberlerin hikayelerinden, tıp, hikmet, hadis kitaplarından ve diğerlerinden bahsetmektedir. 
  • Yemlihazâde Mustafa Kâmil (v. 1294/1877), Nazmü’l-Fünûn. Sırayla mantık, vaz’, edeb, aruz, meâni, beyan ve bedi’den bahseden Arapça manzum bir eserdir [43].
  • Ali b. Abdullah el-Uşşâkî (v. 1200/1785), Kasîde fi'l-Kütübi'l-Meşhûre fi'l-Ulûm. Müellif Nebi Efendizâde diye tanınır. Bu eserde, bir insanın kemâl sahibi olabilmesi için okuması gereken 29 ilimden bahsedilmektedir. Kaside Türkçe'dir [58]. 
  • İbrahim ibn-i Bâlî, Hikmet-nâme. Müellif, Antep'te yetişmiş ve sonra Memlük sultanı Kayıtbay'a intisap etmiştir. 893/1488 senesinde Kayıtbay'a ithafen bu Türkçe manzum mesneviyi kaleme almıştır. 13000 beyitten müteşekkil ansiklopedik bir eserdir [61].
  • Yûsuf Has Hâcib (v. 1077?), Kutadgu Bilig. Karahanlılar devri manzum ve Türkçe bir eserdir. Türk devlet düşüncesi, kânun anlayışı, hâkimiyet telakkisi ve siyâsî görüşlerine dair malumat vermektedir. 1060 senesinde Kaşgar’da yazılan eser Buğra Hana sunulmuştur.


Referanslar

[1] Kemal Tuzcu, “Klasik Arap Şiirinde Didaktik Şiirler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı 47, no 2 ,2007, s. 47-171.

[2] Rosanna Gorini, “Medical Poetry in the Arabic Tradition: A Glimpse”, Journal of the International Society for The History of Islamic Medicine, vol. 4, no. 8, 2005.

[3] Audrey C. Rule, Luke A. Carnicelli, Sharon S. Kane, “Using Poetry to Teach about Minerals in Earth Science Class”, Journal of Geoscience Education, v. 52, n. 1, January, 2004, p. 10-14.

[4] Mike Watts, “Science and poetry: passion v. prescription in school science?”, International Journal of Science Education, v. 23, n. 2, 2001, p. 197- 208.

[5] Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, Trc. Rüştü Balcı, İstanbul, 2008, Cild IV, s. 1451.

[6] Atabey Kılıç, “Manzum sözlüklerimizden Sübha-i Sıbyân şerhi "Hediyyetü’l-İhvân"”, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, v. 1, n. 1, 2006.

[7] Erol Çelik, Mezîd-zâde Ayıntabî Nazmü’l-Ferâid metin sözlük indeks tıpkıbasım, Y. Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, 2008.

[8] Atabey Kılıç, “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Şâhidî (Metin)”, Türkoloji Araştırmaları, cild 2, no 4, s. 516-548,  2007.

[9] Atabey Kılıç, “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbi (Metin)”, Türkoloji Araştırmaları, cild 2, no 2, s. 410-475,  2007.

[10] Mehmet Kırbıyık, “Miftâh-ı Lisân Adlı Manzum Frnsızca-Türkçe Sözlük Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 12, s. 181-200, 2002.

[11] Kâtip Çelebi, ag.e, Cild III, s. 1078.

[12] Kâtip Çelebi, ag.e, Cild III, s. 1082.

[13] Bayram Özfırat, Tokatlı İshâk Efendi’nin Nazmu’l-ulûm, Nazmu’l-le’âlî ve Manzûme-i Keydânî adlı mesnevileri (İnceleme-Metin), Y. Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 2006.

[14] “İbnü’l-Hâim”, T.C. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XXI, İstanbul 2000, s. 62-65.

[15] Bilal Aktan, Devletoğlu Yûsuf’un Vikâye Tercümesi (İnceleme-Metin-Dizin), Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, 2002.

[16] Süleyman Mecek, Reyyî’nin “Kitâb-ı Rûşenî” İsimli Manzum Ferâizi (İnceleme-Metin), Y. Lisanss Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, 2010.

[17] Norman Calder, “The 'Uqûd rasm al-muftî of Ibn 'Âbidîn”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, vol. 63, no. 2., 2000, pp. 215-228. Makalenin Türkçe tercümesine buradan ulaşılabilir. Eserin şerhinin Türkçe tercümesi için bkz: Yusuf Eşit, İbn Âbidîn'in "Şerhu ukûdi resmi'l-müftî" Adlı Eseri ve Bu Eser Işığında Müftünün Mezhep İçi Farklı Görüşler Karşısındaki Durumu, Y. Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2009. 

[18] Muhittin Eliaçık, “Şemsi Paşa’nın Manzum ve Muhtasar Vikâyetü’r-Rivâye Tercümesi”, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, sayı 2, s. 16-49, 2009.

[19] Yusuf Teker, Hadis Usûlü Edebiyatında Elfiyye'ler, Irâkî ve Elfiyye'si, Y. Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2006.

[20] İsmail Avcı, Hazînî'nin Manzum Şerh-i hadîs-i Erbaîn Tercümesi, Y. Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi,  Balıkesir, 2007.

[21] Kâtip Çelebi, a.g.e, Cild I, s. 99.

[22] http://www.nlm.nih.gov/hmd/arabic/poetry_7.html

[23] http://www.nlm.nih.gov/hmd/arabic/poetry_11.html

[24] Şeyhî, Bir Türk hekimi ve tıbba dair manzum bir eseri, Haz. Hasan-Âli Yücel, İstanbul, 1937.

[25] Kâtip Çelebi, a.g.e, Cild I, s. 100.

[26] http://www.nlm.nih.gov/hmd/arabic/poetry_9.html

[27] Ümran Ay, Nidâî Dürr-i Manzûm (İnceleme-Karşılaştırmalı Metin), Y. Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2000.

[28] Emel Kaya, Muyîddin Mehî’nin Müfîd (Nazmü’t-Teshîl) Adlı Eseri (İnceleme-Metin- Dizin) ve Bu Eserin XV. Yüzyıl Türk Tıp Dilinin Oluşmasındaki Yeri, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 2008. Emel Kaya Gözlü,“ Muhyiddin Mehî’nin Müfîd (Nazmü’t-Teshil) Adlı Eserinin Türk Dili ve Tıp Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı  25, s. 119-136, 2009. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[29] http://www.nlm.nih.gov/hmd/arabic/poetry_8.html

[30] http://www.nlm.nih.gov/hmd/arabic/poetry_10.html

[31] Kâtip Çelebi, a.g.e, Cild I, s. 99.

[32] İhsan Fazlıoğlu, Osmanlılarda Hisabu’l-hevaî

[33] http://www.wdl.org/en/item/2850

[34] http://www.wdl.org/en/item/3124

[35] http://www.wdl.org/en/item/2844

[36] Kâtip Çelebi, a.g.e, Cild III, s. 1071.

[37] İhsan Fazlıoğlu, İthâf'tan Enmûzec'e Fetih'ten Önce Osmanlı Ülkesi'nde Matematik Bilimler

[38] “Mardinî, Cemaleddin”, T.C. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XXVIII, Ankara 2003, s. 52.

[39] Kâtip Çelebi, a.g.e, Cild III, s. 1074.

[40] Ümran Ay, Münîrî (öl. 1521?)’nin Manzum Siyer-i Nebî’si Cilt 1 (İnceleme-Metin), Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007.

[41] Kâtip Çelebi, a.ge., Cild I, s. 99.

[42] Kâtip Çelebi, a.ge., Cild III, s. 1076.

[43] Yemlihazâde Mustafa Kâmil, Nazmü’l-Fünûn, Trc. M. Akif Özdoğan, Ahmet Temizkan, Abdullah Dinç, Kahramanmaraş, 2011.

[44] Türkçe tercümeye buradan ulaşılabilir.

[45] Emilia Calvo, “Two Tretises on Mîqât from the Maghrib (14th and 15th Centuries A.D.)”, Journal for the History of the Exact and Natural Sciences in Islamic Civilisation - Suheyl, v. 4, pp. 159-206, 2004. Makaleye buradan erişilebilir. Julio Samsó, “Astronomical Observations in the Maghrib in the Fourteenth and Fifteenth Centuries”, Science in Context, 14, pp. 165-178, 2001.

[46] Birgül Toker, Şemseddin-i Sivasî’nin Mir’âtü’l-Ahlâk Adlı Mesnevîsinin Tenkidli Metni ve İncelenmesi, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2003. Birgül Toker, “Şemseddin-i Sivasî ve Mir'âtü'l-Ahlâk Adlı Mesnevîsi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı  15, s. 433-456, 2004. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[47] Erol Çöm, 16. Yüzyıl Ahlâkî Mesnevîleri ve Şemseddîn-i Sivâsî’nin İbret-nümâ Adlı Mesnevîsi (İnceleme-Metin), Doktora tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2007. Erol Çöm, “Şemseddîn-i Sivâsî’nin İbret-Nümâ Adlı Mesnevisi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı  24, s. 127-163, 2008. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[48] Mustafa Toker, “Şemseddîn-i Sivâsî'nin Menâsikü'l-Huccâc veya Umdetü'l-Huccâc Adlı Eseri”, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, v. 4, n. 2, 2009. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[49] Şükran Fazlıoğlu, “Ta'lîm ile İrşâd Arasında: Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Medrese Ders Müfredat”, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, sayı 18, 2005. Buradan ulaşılabilir.

[50] Kâtip Çelebi, a.ge., Cild IV, s. 1573.

[51] Kâtip Çelebi, a.ge., Cild IV, s. 1573.

[52] Şiratü'l-İslam, Hanefî mezhebi âlimlerinden Rüknü'l-İslam Muhammed bin EbuBekr'in (v. 573/1524) eseridir. Bu kitabı Mevlâ Yakub bin Seyyid Ali (v. 931/1524) Mefâtihu'l-cinân ve mesâbîhu'l-cenân adıyla şerh etmiştir. Şerh, 1978 senesinde Türkçe'ye tercüme edilmiştir.

[53] Hakan Dağ, Ravzatü'l-İslam (giriş-inceleme-metin-sözlük,tıpkıbasım), Y. Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, İsparta, 2002.

[54] Manzum esere buradan ulaşılabilir.

[55] Kâtip Çelebi, a.ge., Cild I, s. 330. Kitabın Tâvidî tarafından yapılan şerhine buradan ulaşılabilir.

[56] Turgut Karabey, “Ahmed-i Hânî (1651-1707) Hayâtı, Eserleri ve Mem O Zîn Mesnevisi”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 30, s. 57-64, 2006.

[57] Mustafa Sait Yazıcıoğlu, “Hızır Bey ve Kasîde-i Nûniye'si”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 26,  s. 549-588, 19??. Makalenin pdf haline buradan ulaşılabilir.

[58] Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul, 1997, cild 1, s. 68.

[59] Esin Kahya, A. Demirhan Erdemir, Bilimin Işığında Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları, Ankara, 2000, s. 107-108. "Ahmedî", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989, Cilt II, s. 166: Emir Süleyman adına 1403-1410 seneleri arasında kaleme alınmıştır. Daha sonra ilavelerle birlikte I. Mehmed'e takdim edilmiştir.

[60] Vecihe Kılıçoğlu, Cerrahiye-i İlhaniye, Ankara, 1956, s. 21,79.

[61] Mustafa Altun, İbrâhim İbn-i Bâlî'nin Hikmet-Nâme'si (1b-149a) İnceleme-Dizin, İstanbul, 2003. Eserin pdf haline buradan ulaşılabilir; Mustafa Altun, İbrâhim İbn-i Bâlî'nin Hikmet-Nâme'si (1b-149a) Metin, İstanbul, 2003. Eserin pdf haline buradan ulaşılabilir; Ali  Şeylan, İbrâhim İbn-i Bâlî'nin Hikmet-Nâme'si (149b-300a) İnceleme-Dizin, İstanbul, 2003. Eserin pdf haline buradan ulaşılabilir.

[62] Âmil Çelebioğlu, “Yazıcı Sâlih ve Şemsiyye'si”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 1, s. 171-218, 1975. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[63] Mehmet Şahin, Mustafa Fevzi B. Numan’ın hayatı eserleri ve dinî edebiyatla ilgili şiirleri, Y. Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2006.

[64] Sezer Özyaşamış Sakar, Birgivî Muhammed Efendi'nin Manzum Vasiyet-nâmesi (Eleştili Metin-Dil İncelemesi-Sözlük), Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2005.

[65] Harun Kırkıl, “Türk Edebiyatında Manzum İlmihal ve Fıkıh Kitapları ile Son Devre Ait Manzum Bir İlmihal”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 7, s. 433-476, 2006. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[66] Ali Çelik, “Bazı Manzum Hadis Usulleri ve Manzûmetü’l-Beykûniyye”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 3, s. 237-247, 1996. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[67] Saffet Köse, “Hanefî Fakîhi Seriyyüddîn İbnü’ş-Şıhne’nin (851-921/1448-1515) Nazmü’l-Mesâili’lleti’s-Sükût Fîhâ Rızâ Adlı Risalesinin Tahkîkli Neşri”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 3, s. 319-330, 2004. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[68] Hüseyin Arı, Şam müftüsü Mahmud Hamza Efendi ve cezaların infazına ilişkin görüşleri, Y. Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007.

[69] Recep Şentürk, Narrative Social Structure (Toplumsal Hafıza: Hadis Rivayet Ağı 610-1505), Trc. M. Fatih Serenli, İstanbul, 2004, s. 116.

[70] Sümeyye Eryılmaz, Osmanlılar'da XIV.-XVIII. asırlarda riyâzî ilimler sahasında telif edilen manzum eserler ve Salih b. Mehmed'in Kitâb-ı Verdiyye'sinin tenkitli neşir, inceleme ve matematiksel değerlendirmesi, Y. Lisans Tezi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, 2021.

5 Haziran 2011 Pazar

İmam Gazali'den Önce Mantık İlmi


Önceki yazılarda, İmam Gazalî'nin (v. 1111) el-Mustasfa kitabına atıf yapılarak “Mantığı tam olarak bilmeyen, ilmine güvenemez” cümlesi kullanılmıştı [1]. Kendi ilmine itimad edemeyenin ilmine de itimad edilmez. Ayrıca mantık ilminin İmam Gazali'den itibaren Müslüman ilim yolcuları için “farz-ı kifaye” kabul edildiğinden bahsedilmişti.


Mantık ilmine bu kadar ehemmiyet atfettikten sonra, şu sual hatıra gelebilir. İmam Ebu Hanife (v. 150/767), İmam Malik (v. 179/795), İmam Şafii (v. 204/820), İmam Ahmed bin Hanbel (v. 241/855) gibi müctehid hukukçular zamanında, bilindiği kadarıyla, mantık ilmi müstakil olarak tedris edilmiyordu. İmam Gazalî'nin yukarıda zikri geçen ifadesi, bu âlimler için geçerli midir?


Mevzuya girmeden evvel mantık ilmini ve faydasını izah etmek gerekir. Mantık, temelde zihnin açık vermeden işleyebilmesini sağlayan bir ilimdir. Bunun için mantık ilminin ıstılahlarını değil, işaret ettiği temel prensiplerin farkında olmak ve bunlara uymak gerekir. Mantık ilminin faydası, bu yasaların birer ıstılah haline dönüştürülmesi, devrin ilim diline uygun biçimde formüle edilmesi ve küçük yaştan itibaren talebelere bu yasalar konusunda bir dikkat telkin etmektir. Şayet bu yasalar ıstılahlaştırılmasaydı, bunlar tedrisata taşınamaz, öğrencilere rahatlıkla öğretilemezdi. Bu yasalar insan fıtratında bir düşünme dengesi, düşünme refleksi olarak bulunsa bile ifadesi, tartışılması ve tedrisata konu kılınması bunların ıstılahlaştırılmasını, formüle edilmesini, yani bir ilim olarak tedvin ve tasnifini zaruri kılmaktadır. Bu ilim tedvin edildikten sonra hem tedrisata açıldı hem de özellikle münazaralarda bir kriter olarak kullanıldı. Tarafların doğru ve tutarlı biçimde görüş beyanında bulunmaları konusunda hakemlik vazifesi gördü.


İslâmî ilimlerin tedvin asrında (VI ve VII asırlar), önceleri yoğun olarak sözlü rivayete dayanan İslam Kültürü [2], yazılı ve dirayete dayanan kültür hâlini almıştır.  Bu dönemde nahivci (dilbilimci) mütekellim (kelâm âlimi); mütekellim ise nahivci; fakih (fıkıh âlimi/hukuk bilgini) de aynı zamanda nahivci ve mütekellim idi [3]. İslamiyetin ilk senelerinden itibaren lisana verilen ehemmiyet, İslam ilim geleneğinde de tesirini göstermiştir [4]. Bundan dolayı İslam ilim geleneğinde tahsil lisan ile başlamaktadır. Dil (Arapça) üzerinde ihtisaslaşmadan tefsir, hadis, fıkh ve kelâm ilmine başlanamazdı. Çünkü bu ilimlerde kullanılacak nakli delillerin dili Arapçadır. Özellikle aslî kaynaklardan Kuran-ı Kerim'in belagat ve i'câzı ve Hazret-i Peygamberin sözlerinin (hadîs-i şeriflerin) cevâmiü'l-kelim (az sözle çok mana ifade etme) ve veciz özelliğine sahip olması Arapçada derinleşmeyi gerektiriyordu. Fıkıh ilminde, aslî kaynaklarda mevcut olmayan hükümler kıyas yoluyla hükme bağlanır. Bu bir ictihad faaliyetidir. Bunu yapan âlimlere de müctehid denir. Müctehidler hüküm çıkarmada tayin ettikleri usullere göre hareket etmektedirler. Bu usuller, usul-i fıkh ilmini, yani metodolojiyi oluşturur. Fıkh usulünde hükmün inşa edildiği delillerin büyük kısmı nass'lardan yani Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden elde edildiğinden, fıkıh önemli ölçüde nahv (sentaks) ve sarf (morfoloji) ilimlerinden faydalanmaktadır. İctihad faaliyeti, mevcut delillerin aklın son noktasına kadar kullanılmasına istinat eder. Bu da sağlam bir mantık altyapısı gerektirmektedir.


İslam medeniyetinin lisana bu kadar ehemmmiyet vermesi ve bu sayede elde ettikleri [5],  Yunan mantığı ile ilk karılaştığında onu tenkit süzgecine tâbi tutabilmesini de sağlamıştır. Bu cihetten dil-mantık arasındaki irtibat günümüze kadar incelenegelmiştir. Ebu Said es-Sayrâfî (v. hicrî 368) ile Mettâ b. Yûnus arasıdaki meşhur münazarada, Sayrâfî Arap dili ve nahvini (gramerini) bilen insanın mantığa ihtiyaç duymayacağını iddia etmişti [3, s. 532]. Aslında nahivcilerin yaptığı gramer analizinden daha fazlasıydı. Gramerden manaya geçiş üzerindeki mesâileri, onları mantıkî temellerin inşasına sevk etmişti [6]. Mantığa ilk zamanlardaki bu soğuk bakışın sebebi, mevcut İslam Kültürünün, tercüme hareketiyle [7] gelen bir mantık ilminden elde edileceklerden yoksun olmayışıdır.  A System of Logic adlı kitabın yazarı İngiliz filozof Stuart Mill (1806-1873) dili mantığın temellerinden görür [8]: “Dilbilgisi mantığın en temel parçasıdır. Düşünme sürecinin analizinin başlangıcıdır. Dilbilgisi esas ve kaideleri, dilin formlarını düşüncenin külli formlarına uyumlu hale getiren araçlardır. Sözün muhtelif kısımları, isimlerin halleri, fiillerin kip ve zamanları ve sıfat-fiilerin fonksiyonları arasındaki ayırımlar, sadece kelimelerdeki değil düşüncedeki ayrımlardır. […] Her cümle yapısı Mantık’ta bir derstir”. Mill'in dil-mantık üzerindeki görüşü nahivcileri destekler mahiyettedir.


Tercüme hareketiyle dışarından gelen mantık ilmine karşı sergilenen soğuk tavır, bu ilmin kendisine olmayıp, bu ilmi getirenlere idi. İmam Gazalî'nin Tehâfütü’l-Felâsife kitabında yazdıklarına bakılırsa, Müslüman âlimlerin mantık ilmine yabancı olmadığı anlaşılıyor. Gazalî mantık hakkında şunları yazmaktadır [9]: “Evet, filozofların mantığı iyi bilmek gerektiği  görüşü doğrudur; ancak mantık filozoflara özgü bir şey değildir. O sadece bizim kelâm ilminde 'kitâbü'n-nazar' adını verdiğimiz bir yöntemdir. Fakat onlar bu lafı abartarak 'mantık' şeklinde değiştirmişlerdir. Bazen biz onu 'kitâbü'l-cedel', bazen de 'medârikü'l-ukûl' adıyla anarız. Kıt akıllı olduğu halde zeki görünmek isteyen biri, mantık adını duyduğu zaman onun, sadece filozofların bildiği, kelâmcıların ise bilmediği ilginç bir ilim olduğunu zanneder”.


Sözün kısası, ilk dönem Müslüman âlimleri birer ıstılah olarak mantık bilgisine sahip olmasalar bile, temel yasaları ve kıstasları itibarıyla mantığa vâkıf ve onu kullanıyor idiler. Onların dile/lisâna dair yoğun mesâileri ve geliştirdikleri fıkıh usulü ilmi, mantığa vukufiyetlerindeki en dikkate değer delillerdendir [10].



Referans ve Dipnotlar 


[1] İmam Gazali, el-Mustasfâ min 'ilmi'l-usûl, Bulak Baskısı, Beyrut, H. 1368, s.10. Kitap türkçeye terceme edilmiştir. el-Mustasfa (İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi), Trc. Yunus Apaydın, Kayseri, 1994, s. 11.  İktibas edilen cümlenin geçtiği kısım Mustasfa'nın Mukaddimetü'l-Kitab başlığının hemen altındadır ve tercümesi şöyledir: “Bu mukaddimede  medâriku'l-ukûl (aklın işleyişi) ve bunların had (tarif) ve burhân'a münhasır olduğundan bahsedeceğiz. Ayrıca hakiki tanımın şartı ile hakiki burhanın şartını ve bunların kısımlarını, Mihakku'n-Nazar ve Mi'yâru'l-ilm adlı kitaplarımızda olduğundan daha özlü ve kısa olarak anlatacağız. Bu mukaddime, usûl ilmi cümlesinden olmadığı gibi, onun özel bir mukaddimesi de değildir. Aslında bu mukaddime, bütün ilimlerin bir mukaddimesidir ve bu mukaddimeyi tam olarak kavrayamamış kimselerin ilimlerine kesinlikle güven olmaz. Bu mukaddimeyi yazmamayı dileyen kişi, 'Birinci Kutub'un Kitab bahsinden başlasın. Usûl-u fıkh ilminin başlangıcı orasıdır. Bütün nazarî ilimlerin bu mukaddimeye ihtiyacı ne kadar ise, fıkıh usûlünün ihtiyacı da o kadardır”. 


[2] Hazret-i Peygambere gelen vahyin yazıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda hazret-i Peygamberin sözlerinin de bazı sahabiler tarafından yazıldığı kaynaklarda geçmektedir.  Heysemî'nin Mecmau'z-Zevâid kitabında, Dârimî'nin Sünen'inde ve İbn Ebî Şeybe'nin Musannef'inde “kaydû'l-ilme bi'l-kitâbi” (ilmi yazıyla kayıt altına alın) hadis-i şerifi nakledilmektedir. Vahyin yazımıyla alakalı olarak bkz. M. M. el-A'zamî, The History of the Qur'anic Text from Revelation to Compilation (Vahyedilişinden Derlenişine Kur'an Tarihi), Trc. Ömer Türker ve Fatih Serenli, İstanbul, 2006, s. 105. Sünnetin yazımıyla alakalı olarak bkz. Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, İstanbul, 2006, s. 29; Muhammed Accâc el-Hatîb, Es-sünne Kable't-tedvîn (Sünnetin Tesbiti), Trc. Mehmet Aydemir, İstanbul, 2005, s. 321; Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Trc. Metin Yiğit, İstanbul, 2004, s. 101; Abdulganî Abdulhâlık, Hücciyyetü's-sünne (Sünnetin Delil Oluşu), Trc. Dilaver Selvi, İstanbul, 2003, s. 279; Mustafa Es-Sıbâî, es-Sünnetü ve Mekânetüha fi't-Teşrî'il-İslâmi (İslam Hukukunda Sünnet), Trc. Kamil Tunç, İstanbul, 1996, s. 58.


[3] Muhammed Âbid el-Câbirî, Bünyetü'l-Akli'l-Arabî (Arap-İslâm Kültürünün Akıl Yapısı - Arap-İslam Kültüründeki Bilgi Sistemlerinin Eleştirel Bir Analizi), Trc. Hasan Hacak, Ekrem Demirli, Burhan Köroğlu, İstanbul, 2000, s. 18. Münazaranın detayı için bkz. D. S. Margoliouth, “The Discussion between Abu Bishr Matta and Abu Sa'id al-Sirafi on the Merits of Logic and Grammar”, Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, s. 79-129, 1905. 


[4] Lisana karşı hassasiyeti gösteren şu rivayetler manidardır: Bir defasında Hazret-i Peygamber'in huzurlarında lahn (i'râb hatası) yapan birisi hakkında "Kardeşinize doğrusunu gösterin. Zira o şaşırmıştır" buyurarak lisanda yapılan bu hatanın düzeltilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bir başka rivayette Hazret-i Ömer bir gün yoldan geçerken okla atış talimi yapan kimselerle karşılaşır. Hedefe isabet edememeleri üzerine, onları ikaz eder. Bunun üzerine onlar atış talimi yaptıklarını belirtmek amacıyla "nahnu kavmun muteallimîn" şeklinde hatalı bir ifade kullanırlar. Bunu duyan Halife: "Bence konuşmanızdaki  hatanız, atışlarınızdaki isabetsizlikten daha kötüdür. Zira ben Hazret-i Peygamber'den dilini düzelten kimseye Allah merhamet etsin dediğini duydum" der.  Başka bir rivayette Hazret-i Ömer, valisi Ebu Musa el-Eş'arî'den gelen bir mektupta i'râb hatası gördüğü için, çok öfkelenmiş ve valisinden katibini cezalandırmasını istemiştir. Nahv ilmindeki çalışmaların başlamasının en önemli sebeplerinden biri de bu gibi hataların yaygınlaşmasıdır. Daha tafsilatlı malumat için bkz. Mehmet Reşit Özbalıkçı, Kur'ân ve Hadîs'in Arap Gramerindeki Rolü, İzmir, 2006, s. 22-24.


[5] Muhammed Âbid el-Câbirî adı geçen eserinin  103. sahifesinde Muhammed el-Mübârek'in Fıkhu'l-luga ve hasâisu'l-'Arabiyye (Beyrut, 1975, s.278-279) adlı eserinden konuyla alakalı olarak şunları iktibas etmiştir: “Arapça'daki yapı ve kalıpların düşünsel ve mantıkî bir fonksiyonu vardır. [...] Örneğin fâil, mef'ul, zaman, mekân, sebebiyet, meslek, çıkarılan sesler, ortaklaşma, alet, karşılaştırma ve oluş isimlerinin hepsi için belirli kalıp ve yapılar konmuştur. Aynı şekilde bunlardan başka birçok anlam için de kalıplar konmuştur. Dolayısıyla lafız köklerinden herhangi biri bu kalıp veya yapılardan birine sokulduğunda bu kök, ilgili kalıbın taşıdığı anlama göre yeni anlamını kazanacaktır. Arapça'daki bu yapı ve kalıplar dildeki anlamları sınıflandırmayı ve bunlar içinde benzer olanları birleştiren bağları ortaya çıkarmakta, bu şekilde Araplar, mantığı ve mantıkî düşünüşü, dilleri sayesinde fıtrî/tabiî bir şekilde farkına varmadan öğrenmişlerdirler”. Ayrıca Osmanlı medreselerinde okutulan sarf ilmini konu edinen Maksud kitabının Müctehid İslam hukukçularından İmam Ebu Hanife'ye atfedilmesi manidardır. 


[6] Foucault, nahivcilerin, yani gramercilerin, mantık konusuna olan yatkınlıklarına Kelimeler ve Şeyler adlı kitabında temas etmektedir. Michel Foucault, Les Mots et les Choses: Une Archeologie des Sciences Humaines (Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi), Trc. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, 2001, s. 140: Destutt de Tracy [Fransız filozof, v. 1836] bir gün, XVIII. yüzyıldaki en iyi Mantık incelemelerinin gramerciler tarafından yazıldıklarını fark etmek zorunda kalacaktır: bunun nedeni, gramerin hükümlerinin estetik değil de, analitik düzlemden olmalarıydı.


[7] Tercüme hareketi Halid b. Yezid b. Muaviye b. Ebî Süfyan (v. 86/705) döneminde başlamıştır. Bu dönemde tıp, kimya ve astronomi eserleri tercüme edilmiştir. Abbasîler dönemi halifelerinden Mansûr (v. 158/775) zamanında ise felsefî eserler de tercüme edilmiştir. İbnü'l-Nedim, hicrî 377 (m. 987) senesinde yazdığı el-Fihrist adlı kitabında İbnü'l-Mukaffa'nın (v. 139/756) mantığı Pehlevice'den tercüme ettiğini kaydeder.

[8]  John Stuart Mill, Inaugural address : delivered to the University of St. Andrews, Feb. 1st 1867, London, 1867, sayfa 15. Kitaba buradan ulaşılabilir. İfadenin orjinal hali: "It [Grammar] is the most elementary part of Logic. It is the beginning of the analysis of the thinking process. The principles and rules of grammar are the means by which the forms of language are made to correspond with the universal forms of thought. The distinctions between the various parts of speech, between the cases of nouns, the modes and tenses of verbs, the functions of participles, are distinctions in thought, not merely in words. […] The structure of every sentence is a lesson in Logic." 



[9] Gazâlî, Tehâfütü’l-felâsife (Filozofların Tutarsızlığı), Nşr. ve Trc. Mahmut Kaya, Hüseyin Sarıoğlu, İstanbul, 2009, s. 11.


[10] Noam Chomsky Language and Mind (Dil ve Zihin) adlı kitabının "Linguistics and philosophy" bölümünde filologlar ile filozoflar arasındaki benzerliğe dikkat çekmektedir:  "The methods and concerns of linguists and philosophers are similar in so many respects that it would be folly, I believe, to insist on a sharp separation of these disciplines, or for either to maintain a parochial disregard for insights achieved in the other - Filologlar ile filozofların kullandıkları metotlar ile ilgilendikleri konular birbirine o kadar benziyor ki, bu iki disiplini kesin çizgilerle birbirinden ayırmakta direnmek, ya da bunlardan birinin diğerinin elde ettiği başarıları dar bir bakışla görmezlikten gelmek delilik olur kanaatindeyim".  Noam Chomsky Language and Mind, 3. baskı, 2006, s. 147 (Dil ve Zihin, Trc. Ahmet Kocaman, Ankara, 2001, s. 237).