Leyla Açba
Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları
Hazırlayan: Harun Açba
L&M Yayınları
ARŞIN: 1931 senesinde metrik sisteme geçene kadar kullandığımız ölçü mikyaslarındandı (birimlerindendi). Parmak ucundan dirseğe kadar olan uzunluğu ifade eder. Farsça arş kol, in de bu demektir. Arş, eski türkçede de adım manasına gelir. Arapların zra’ adlı 48 santimetrelik mi’yarına (ölçüsüne) yakındır. İki arşın vardı. Mimar arşını, mimari işlerde yer ölçüsü idi. 75,8 santimetre idi. Çarşı arşını, kumaş ölçmekte kullanılırdı. 68 santimetre idi.
İpekli kumaşları satarken, halka pahalı göstermemek için, bunlarda arşından biraz daha kısa olan endâze kullanılırdı. Endâze farsça endaz (atan) kelimesinden gelirdi. 65,25 santimetre idi.
URUB: Arşının dörtte biridir. Arapça dörtte bir demek olan rubu’dan bozmadır.
DİRHEM: Küçük ve hassas şeyleri ölçmekte kullanılan ağırlık ölçüsüdür. Dirhem bir okkanın dörtyüzde biridir. Tarih boyu farklı yerlerde farklı ölçülere gelmekte ise de, Osmanlılarda 3.148 grama tekabül ederdi. Birbuçuk dirhem bir miskal; 400 dirhem 1 okka, 44 okka 1 kantar, 4 kantar da 1 çeki idi. Çeki takriben 250 kilodur.
OKKA: Ağırlık ölçüsü idi. Arabça ukıyye kelimesinden gelir. Şehir ve kasabalara göre değişmekle beraber, umumiyetle 1282 gramdır.
KİLE: Hububat ölçeğidir. Çeşitli şehirlere göre ölçüsü değişirdi. İstanbul kilesi zahirenin cinsine göre 18-20 okka (ortalama 25 kilo) idi. Kilenin küsuratına kutu (god, kot, godik) denir. 8 kutu bir İstanbul kilesidir. Bir kutu 2,5 okka ve 3,21 kilodur. Gemilerde de kile kullanılırdı. 36 kile bugünki 1 tonilatodur.
İbni Haldun, İslam uygarlığının, tüm dünyayı aydınlatan bir feneri gibi parlamaktaydı. Batı'da ancak XIX. yüzyılda bir bilim kimliği kazanan Tarih biliminin temellerinin, daha XIV. yüzyılda Kuzey Afrika'da, Mağribli bir Müslüman tarihçi ve hukukçu tarafından atıldığını öğrendiklerinde, Batılılar buna inanmak istemediler. XIX. yüzyılın Avrupa merkezli sömürgeci ideolojisi, Batı uygarlığını bir harika olarak sunmak peşindeyken, içinden geldiği, ama artık hegemonyası altında tuttuğu bir dünyaya borçlu kalmak istemiyordu.
... Konstantin ile selefleri kendilerine bağlı devlet ricalini halkı ezmek için serbest bırakmışlardı. Artık mahkemelerinde adalet, kalblerinde cesaret kalmamıştı. Masumların göz yaşından, kanından, hakimler hazineler depo ediyorlardı...Bizansın içler acısı durumunu anlattıktan sonra vakanüvis şunları söylüyor:
Alemlerin Rabb'i, - askerleri savaşmaktan sevinç duyan, kadıları adaletle iş gören ve buna ihanet etmeyen- Sultan II. Mehmet'i meydana çıkardı.
Büyük bir düşman kuvvetinin bize karşı ilerlediğini haber aldığımızdan ödediğiniz cizyeleri size geri veriyoruz. Aramızdaki mukaveleye göre bu vergi karşılığında sizi himaye edecektik. Fakat şimdiki durumda bu himayeyi sağlama bizim kudretimizin dışına çıkmak üzere olduğundan sizden aldığımız paranın hepsini geri veriyoruz.
Allah sizi bize hâkim kılsın ve Romalılar üzerine de muzaffer eylesin. Eğer sizin yerinizde Romalılar olsaydı bize bir şey iade etmek şöyle dursun elimizde ne var ne yok hepsini alırlardı.diyerek İslâm kumandanlarının başarıları için dualar eylemişlerdir."
.... , İslâm kılıcının Müsliman olmada bir âmil olduğu hakkında genel olarak câri olan nazariyelerin hiç de kabul edilemiyeceği açığa çıkar.