25 Şubat 2013 Pazartesi

Unutulmaya Devam Eden İthaf

14 Mart 2011 tarihli yazı, 1885-1887 tarihleri arasında İstanbul'da görev yapan Amerika Birleşik Devletler Temsilcisi  Samuel S. Cox'un Diversions of a diplomat in Turkey [1] adlı kitabının Türkçe tercümesine dairdi.
Kitabın 1893 senesindeki baskısının kapağı

Kitabın başında Cox, Sultan II. Abdülhamid'e hitaben yazdığı Osmanlıca ve İngilizce mektupları, tercümede sadece Osmanlıcası (latinize edilmeden) verilmişti; İngilizcesi ise hiç tercüme edilmemişti. Bunun üzerine, mektubun İngilizcesini tercüme ederek neşretmiştim. Mektubun, Osmanlıca ve latinize edilmiş halleri ise aşağıdadır: 
Kitabın xii. sayfasında neşredilen mektubun Osmanlıcası.

Şehriyâr-ı ‘âlî-şiâr Şevketlû Mehâbetlû Sultân Abdülhamid Hân-ı Sânî hazretlerinin atebe-i ulyâ-i mülûkânelerine, 

Pây-i taht-ı saltanat-ı seniyyelerine iki sene devâm-ı müddet-i ikâmet-i çâkerânemde  meşhûdum olan arâziyye-i latîfe bendenize cidden hayretbahş olmakla berâber, memleketin vaz’iyyet-i tabi’iyyesi umûmî bir merkez-i ticâret olmağa müsta’id görünmüşdür. Nezd-i âlî-i Şehriyârîlerine me’mûriyyet-i sefâretde bulunduğum müddetçe memleketim hakkında  izhâr buyurulan âsâr-ı teveccüh ve nik-hâhi-i mülûkâneleri bendelerini garîk-i lücce-i hişyârî ve seâdet eylediği gibi çâkerleri ve zevcem câriyeleri hakkında râyegân buyrulan iltifat ve  ta’zimat-ı reh-i?-nüvâzî-i Şehriyârîleri her  ikimize bâis-i  fahr-ü şeref masdaku’l-gâye?  olmuştur. Nâil olduğum iş bû iltifat bendeleri şimdi bulunduğum me’muriyyet-i âcizânemin iştiğâlât-ı meyânında herbir yâd-ı  hâtırgüzâr-ı çâkerânem  olmakdadır. Amerika’ya avdet-i çâkerânemden  beri şarkın hâtırâ-i lezîzesi ve ale’l-husûs zât-ı şevket-simât-ı mükerremeleri ile cereyân eden münâsebât-ı çâkerânemin vecîbe-i şükranımı hiçbir vakt zihnimden çıkmamakdadır. Memâlik-i şâhânelerinin mürekkeb olduğu akvâm-ı muhtelifenin sûret-i teşekkül ve irâdesiyle hilâfete ve siyâsete hükümdâr-ı zî-şânı teb’a-ı şâhânlerinin imtizâc-ı menâfı’ına nasıl bir teyakkuz ve istikâmet ve mahâretle çalışmakda bulunduğuna dâir bir eser kaleme alarak eser-i mezkûrede şîme-i celîle-i Cenâb-ı Mülûkâneleri olan adâlet-i ma’rûfâne ile bekâ-i sulh-ı umûmî için meşhûd bâsıra için ittihâz olunan mesâi ve gayret-i insaniyet-perverâne-i şehriyârîlerinin bihakkın inzâr-ı âmmeye vüs’-i? sarf-ı mâ hasal gayret eylerim. İşbu eser-i çâkerânemin nâm-ı nâme-i Cenâb-ı Şehriyârîleriyle takdîmine inâyet ve müsâade-i seniyye-i Cenâb-ı mehâbetlerinin tevzi’ buyurulmasını istirhâma cür’et eylerim. Her halde ve kâtıbe-i ahvalde emr-ü fermân ve lütf-u bî pâyân Hazret-i Veliyy-ül emr efendimizindir.

an  Newyork / 5  Kânûnu Sânî 1887

Kulları Koks (Cox)


Referanslar

[1] Samuel S. Cox, Diversions of a diplomat in Turkey, New York:C.L. Webster, 1893. Kitabın pdf haline buradan ulaşılabilir.

17 Şubat 2013 Pazar

Osmanlı Medreselerinin Serencamına Dair Bir Anekdot

Osmanlı Devleti'nin en mühim müesseselerinden biri medreselerdir. Bunların üzerinde yapılacak araştırmalar, Osmanlı Devleti'nin siyasî, adlî, ilmî ve dinî yapısı ve bu yapıların zamanla nasıl ve ne ölçüde değiştiği hakkında önemli ipuçları verecektir. Düzgün işleyen her sistemde, belli bir müddet sonra bu sisteme gösterilen ihtimamın azalması sebebiyle, ortaya çıkan arızalar giderilmez olur. Bu sebeple bozulma kaçınılmazdır. Ancak bozulma rahatsız edici boyuta ulaştığında, bu sefer ıslah çalışmaları başlar. Anlaşılan medreselerde benzer akıbete uğramıştır. Peki medreselerde ortaya çıkan aksaklıklara neler sebep olmuştur?

Son devirde medreseler üzerinde yapılacak ıslah çalışmalarına dair dergi ve gazetelerde epey yazılar neşredildi. Bunlardan birinde, Şeyhülislam Musâ Kâzım Efendi (v. 1920), medrese tedrisatının ıslâhına dair medrese talebelerine karşı yaptığı konuşmada bir medrese talebesinin "İyi ama biz nasıl geçineceğiz?" sualine şöyle cevap vermiştir [1]:

" O yönü biz düşüneceğiz. Orası size ait değil. Emin olunuz, sizin geliriniz pek çoktur. Fakat ötekinin berikinin elinde kalmış. Talebeye tahsis edilmiş vakıflar, tamamıyla kendilerine bırakılsa, beş bin talebe varsa, zannederim üçer lira düşer. Bundan başka milletin de size karşı fedakârlık göstereceği muhakkaktır. Umulur ki, siz bir mevcudiyet gösterirsiniz. Yoksa geleceğin ne olacağı kesindir. Ancak size düşen, bu ihtiyacı bilerek bunu gidermeye çalışmaktır." 

Vakıf gelirleri sayesinde hem medreselerin masrafları hem de talebenin ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Medreselerin ekonomik açıdan, sıkıntıda olması, hem müderris hem de talebe üzerinde menfî tesir yapmıştır. Aslında mesele, Celâlî isyanlarına (XVI. asır) kadar gitmektedir. Ekonomik buhran esnasında, insanlar çocuklarını, barınabilecekleri en iyi yer olarak düşündükleri medreselere göndermişler. Ayrıca, medrese talebelerinin askerlikten muaf tutulması da benzer tesir yapmıştır. Bunlar da, medreselerin alabileceklerinden fazla talebeyle dolmasına sebep olmuştur. [2]

Musâ Kâzım Efendi'nin işaret ettiği gibi, medreselerin sahip oldukları vakıflar, belki gözden düşmeleri sebebiyle başka taraflara kanalize edilmiştir. Ancak, geçinme korkusunun olduğu bir yerde tedrisatın ne kadar verimli olabileceğini anlamak zor değildir.


Referanslar:

[1] Musâ Kâzım, "Kelam Kitaplarının Asrın İhtiyaçlarına Göre Düzeltilmesi ve Yazımı, Müslümanlar Arasındaki Farklı Mezheplerin Birleştirilmesi, Medreselerdeki Eğitim Öğretimin Islahı", Yazan. Eşref Edip, Sad. Hulusi Arslan, Hikmet Yurdu, Cild 3, Sayı 5 , s. 393-407, Ocak-Haziran 2010. Makaleye buradan ulaşılabilir. Bu makalenin orjinali, Sırat-ı Müstakîm dergisinin 52 (s. 403-406), 53 (s.5-6), 54. (s.22-23) sayılarında “Kütübü Kelâmiyyenin İhtiyâcât-ı Asra Göre Islah ve Te’lîfi, Beyne’l-Müslimîn Mezâhib-i Muhtelifenin Tevhîdi, Medreselerde Tedrîsâtın Islâhı”adıyla neşredilmiştir.

[2] Benzer şikayetler, Beyânü'l-hak dergisinde medreseler ve ıslahına dair neşredilen yazılarda da görülmektedir. Ramazan Boyacıoğlu, "Beyanü'l-Hak'ta Ulema, Siyaset ve Medrese", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cild 2, Sayı 1, 1998. Makeleye buradan ulaşılabilir.

5 Şubat 2013 Salı

"Siyâsete Müteallik Âsâr-ı İslâmiyye"

Bursalı Mehmed Tâhir (1861-1925), biyografi ve bibliyografi türünden eserler kaleme almış velûd bir yazardır (hayatı ve eserleri için bkz. [1]). Siyâsete Müteallik Âsâr-ı İslâmiyye kitapçığı biyografik eserlerindendir. Aşağıda bu kitapçığın mukaddimesinin transkripsiyonu verilmiştir [2]:

Bir kaç gün evvel ezkiyâdan bir muharrir ile görüştüm. Eslâfımızın âsarı hakkında bir meclisde duyduğu şeyleri nakl etti: Güya âsar-ı mezkûrenin en çoğu sarf, nahv, mantık, me'âni; kelâm, fıkıh ve buna mümâsil fenlerin usul ve kavâidini şerh ve beyandan ve kısmen de fâide-i neşriyye hilâfında edâ’ ve izhâr-ı fazilete müteallık mebâhisden ibaret imiş! İdareye, siyasete, ictimaiyete dair hiç bir eserlerine tesadüf olunmuyormuş!

"İlm-i ahval-ı kütüb" ile iştiğal ettiğim cihetle bu babda mütaalamı sordu. Müstehdarâtıma binaen âsar-ı eslâf hakkındaki zan ve ikan doğru olmadığını ve buna delil-i kati olmak üzere netice-i tetebbuat-ı hâdıramı hâvi bir cedvel müdevvinât neşr edeceğimi kendisine söyledim. 

Vakıa, sahaflarda ve sâir kitabçılarda o gibi efkara sapanları ilzâma medâr olacak âsara çokluk tesâdüf olunmuyor. Fakat, bir kere erbâb-ı hayrın yadigar kıymetdârı olan hazâin-i nefâis itlakına şayan bulunan umumî ve hususî kütübhaneler devam ve tetebbuata ikdâm olunsun. Kavâid-i maluma ile beraber siyasî, idarî, ictimaî her kısımda görülecek müdevvenât fart-ı hayreti mûceb olur.

Ne çare ki tetebbuat ve terakkiyata hâhişkar olanlar için her türlü âsarı tedarik itmek kütübhanelerde vakit geçirmek pek de mümkün olmadığı cihetle müellifât-ı sâlifenin enva' ve ecnâsına peyda-ı ıtla' bi't-tabi' kâbil olamaz. Bu sebeble eslâfın ehlâfa ni'am-ı murûsesi olan âsar ber-güzideleri herkes için bir fikr-i vâsi' hâsıl olamıyor. Gerçi zamanımızda iktisadı, ictimaı vesâir bir çok âsarın saha-i telifatı tezyin etmekte olduğu görülüyorsa da  erbab-ı tetebbu’u müstefid etmekle beraber tezayüd-i malumata inkişaf-ı efkâra hâdim olan o müsüllü müdevvinât-ı sabıkanın mütaalası da ayrıca tenvir-i efkârı mûcib olur.

İşte terakkicüyan vatana bir hizmet-i naçizane olmak üzere o muharrire verdiğim sözü yerine getiriyor, şimdiye kadar fünun-u mebhusun anha hakkında müttali’ olabildiğim âsar-ı eslâfın isimlerini hâvi ber-vechi-zir bir cedvel neşr ediyorum. İş bu fünuna müteallık olub daire-i ittıla’ıma vüsul-u müyessir olmayan daha bir çok eserlerin mevcud olduğu şübhesizdir. Bunu da sâir hâdimîn-i marifet tedkik ve irâe ederlerse ahlafa bir himmet-i maarifmendâne ifâ etmiş olurlar. Cedvel-i mezkûre ser levha ittihaz ettiğim şu makalecik Derseadetde ve taşrada vücudlarıyla iftihar olunan hukukiyyun ve mütetebbinin daire-i mechuliyetinde kalan müellifat-ı müfideyi istifadegah-ı ename-i irâeye şevk ve himmetletini tahrik maksadına mebnidir. Ümid iderim ki naçizane açdığımız bu çığırda maarifperverân vatanımızın mesai-yi münevvereleri mütevaliyen incilâ pezîr olurda müştakîn-i ilm ve irfân olanların ve istikbalen memleketimize nâfia olacak malumatları bir kat daha tezayüd ve tevessü’ ider ve min Allahi’t-tevfîk.

Sene 1332


Referanslar

[1] Âdem Ceyhan, "Biyografi ve Bibliyografya Âlimi Bursalı Mehmed Tâhir Bey'in Eserleri", Celal Bayar üniversitesi Sosyal Bilimler, cild 8, sayı 2, s.1-16, 2010. Makaleye buradan ulaşılabilir.

[2] Muallim Vecî, Bursalı Tâhir Bey, Matbaa-i Orhaniye, 1334, s. 106-108. Bu kitaba buradan ulaşılabilir. Ayrıca kitapçığın sadeleştirilmiş hali için bkz. Gürbüz Deniz, "Bir Osmanlı Aydını Bursalı Mehmet Tahir Bey ve Siyaset'e Müteallik Âsâr-ı İslamiye adlı Risalesi", İslâmî Araştırmalar Dergisi, cild 12, sayı 1, s.59-64, 1999. Bu makaleye buradan ulaşılabilir.

30 Eylül 2012 Pazar

İslâm İlim Geleneğinde Elğâz


İslâm medeniyeti, ilimle temayüz ettiğinden, ilmin aktarım vasıtalarından biri olan kitaba ehemmiyet verilmiştir. İlimlerin kitaplara aktarılması sadece nesir şeklinde olmamış, manzum eserler de kaleme alınmıştır. “İslâm İlim Geleneğinde Şiir” başlıklı yazıda bu mesele ele alınmış ve her ilim sahasından misaller vermeye çalışılmıştı. 

İlmin genç nesillere sevdirilmesi ve onların tahsil hayatlarının evvelinde, ağır ve itici metinler ihtiva eden kitaplar ile ilimden soğutulmaması günümüz ilim adamlarının da üzerinde çalıştıkları bir sahadır. Son zamanlarda, bilgisayar teknolojisi sayesinde, artık kitaplar interaktif hale getirilmiş; ders konuları video ve animasyonlar eşliğinde takdim edilir olmuştur. 

Elbette bundan asırlar evvel de ilim adamları ilme yeni başlayan talebenin merakını arttıracak ve eğlenerek öğrenmeye vesile olacak vasıtaları imkanlar dahilinde üretmişlerdir. Bunlardan biri elğâz  türünden eserlerdir. Elğâz kelimesi Arapça olup, muamma, bilmece manasına gelen luğz (lam ğayn ze) kelimesinin çoğul halidir.

Aşağıda farklı ilmî sahalarda yazılmış elğâz kitaplarına misaller verilmiştir [1].

Nahv

el-Ezherî, el-Elğazu'n-Nahviyye fî İlmi'l-Arabiyye
Suyutî, et-Tırâz fi’l-Elğâz
Zemahşerî, el-Muhâcât bi'l-Mesâili'n-Nahviyye
Ebu’l-Me'âlî el-Varrâk, el-İcâz fi'l-Ehâcî ve'l-Elğaz
Ebu’l-Kâsım el-Harîrî, Elğâzü’l-Harîrî ve Ehâcîhî fi Mâkâmâtihî
İbni Hişam, el-Elğâzu’n-Nahviyye

Fıkh

Abdülaziz el-Cîlî, el-İcâz fi’l-Elğâz
İbn Fârid el-Hamevî, el-Elğâz
İbn Ferhûn, Durretü’l-Ğavâs fi Muhadarati’l-Havâs
el-Cerrâ'î, Hilyetu’t-Tirâz fi Halli Mesâili’l-Elğâz
Sadruddin İbnü’l-İzz el-Hanefî, et-Tezhîb li Zihni’l-Lebîb
İbnü'ş-Şıhne (v. 890/1485), ez-Zehairü'l-Eşrefiyye fi'l-Elğazi'l-Hanefiyye. Matbu olarak mevcut.
İbn Ğalbûnn,  et-Tuhfe fî İlmi’l-Mevârîs
Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi (v. 1068/1658),  Kitâbü'l-Elgâz fî Fıkhi'l-Hanefiyye. Osmanlı Devleti'nin 33. Şeyhülislâm'ıdır. Kitabın yazma nüshasına ulaşamadım.
Mehmed Zihni Efendi (v. 1332/1913), Elğâz-ı Fıkhiyye. Matbu olarak mevcut.

Kıraat

Şemseddin b. Muhammed el-Cezerî, Elğâzü’l-Cezerî  veya el-Akdü’s-Semîn fi Elğâzi’l-Kur’âni’l-Mübîn
Alaaddin b. Nasır et-Trablûsî, Elğâzü’l-Alâiyye
Ömer el-Eskâtî, Kitabu Ecvibeti’l-Mesâil fî İlmi’l-Kıraât

Hesab

Musa el-Harizmî, Kitâbü'l-Muhtasar fî Hisabi’l-Cebr ve’l-Mukâbele
Ebû Abdillah b. Gâzî el-Miknâsî, Buğyetu’t-Tullâb fî şerhi Münyeti’l Hisâb


Bu kitaplardan Elğâz-ı Fıkhiyye, Mehmed Zihnî Efendi’nin tercüme-şerh şeklinde yazmış olduğu bir kitaptır[2]. Mehmed Zihnî Efendi (v. 1332/1914) hem edebiyat hem de fıkıh yönü olan bir ilim adamıdır. Fıkıhta tercüme-şerh mahiyetinde olan Nimet-i İslam adlı ilmihal kitabı meşhurdur. Günümüzde de müracaat edilen eserler arasındadır.

Elğâz-ı Fıkhiyye, her ne kadar fıkıh ilmine tahsis edilmiş olsa da, içersinde hesab ve zeka ile alakalı luğazlar da vardır. Kitap hazırlanırken, Hanefî fakihlerinden İbn Nüceym'in Eşbah kitabının luğâzla alakalı bahsi esas alınmıştır. Sadeleştirilerek günümüz Türkçesiyle neşredilmiştir [3]. Ancak bu neşirde, orjinalinde olan açıklamalar alınmamıştır. 


Referanslar

[1] İbrahim Usta, "Arap Literatüründe Luğaz/Elğâz Kültürü", Journal of Academic Social Science Studies, vol. 2, no. 1, pp. 89-99, 2009.

[2] Mehmed Zihnî, Elğâz-ı Fıkhiyye, İstanbul, 1309.

[3] Mehmed Zihnî, Fıkıh Bilmeceleri, Sad. İbrahim Halil Can, 1978, İstanbul.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Öklid ve Hendese

Hendese (geometri) yeryüzünü ölçme manasına gelen bir kelimedir. Mısırlıların, Nil nehrinin her sene taşmasıyla arazilerinin kaybolan hududlarını tayin konusundaki gayretleri, hendesenin amelî kısmında uzmanlaşmalarına sebeb oldu. Ayrıca, eski cemiyetlerde, hendeseye ihtiyaç duyan astronomi ilmi de ehemmmiyet verilen ilimlerdendi. 

Yunanlılar, hendesenin amelî (pratik) kısmında ilerlemiş olan Mısırlılardan bu ilmi öğrenip, bu ilmi nazarî (teorik) olarak ele aldılar. Bu nazarî çalışmalardan en meşhuru Öklid’in M.E. 300 senesinde yazdığı Elementler kitabıdır ve günümüze dek okunmuştur. Geometri, Öklid geometrisi ve Öklid olmayan geometri olmak üzere iki kısma ayrılır. Elementler kitabındaki meseleler sadece, matematikle meşgul olanları değil, filozofları da celbetmiştir [1]. Hatta Eflatun’un (Platon) Akademia’sının girişinde “geometri bilmeyen buraya uğramasın” ifadesinin bulunduğu rivayet edilir [2]. Öklid, Elementler’i 13 kitap olarak yazmıştır (kitap ifadesi fasl olarak düşünülebilir). I. Kitabın evvelinde, tanım, postüla ve aksiyomları tanımlar. Sonrasında, teoremleri ve ispatlarını vererek devam eder. Filozoflar, kitabın evvelindeki tanım, postüla ve aksiyomlar üzerinde epey söz sarfetmiştir. Mısırlıların meseleleri ele alışı istikra (induction) olarak ifade edilebilir. Öklid ise ta’lîl (deduction) metotu ile teoremleri ispatlar. Öklid’in ilk üç postülası tecrübe ile elde edilemez [3]. Dördüncü postüla biraz kafa karıştırıcıdır. Beşinci postüla ise öncekilerden epey karmaşıktır. Postülalardan sonra, beş aksiyom sıralar. Öklid’e göre, postülalar ve aksiyomlar arasındaki esas fark,  postülalar özellikle geometri ile alakalı iken, aksiyomlar daha umumi prensipleri ifade eder. Ayrıca, postülaları inkar eden biri, diğer ilimler hakkında rahatlıkla akıl yürütebilirken, aksiyomları inkar eden biri ise entelektüel mevzularda kendini mesnetsiz bulacaktır. Postüla ve aksiyomlar ispata lüzum olmadan kabul edilebilecek prensipleri ifade eder. Öklid, bundan sonraki ispatlarını, bu ispatı yapılmamış prensiplere dayandırır. 

Öklid’in Elementler kitabı, Halife Harun Reşid zamanında Arapçaya tercüme edilmiş ve üzerine şerhler yazılmıştır. Osmanlı medreselerinde müfredatta yerini alan hendese, o zamanın lingua francası olan Arapça kitaplardan talim edilmiştir. Bu kitaplardan bazıları, Nasirüddin Tûsî’nin Tahrirü’l-usûl li-Uklidîs’i, Şemseddin Semerkandî’nin Eşkâlü’t-Te’sîs’i ve Kadızâde Rûmî’nin Semerkandî’nin kitabına yaptığı şerhidir [4]. Hendese, kelâm ilmi ile alakalı kitapların tedrisinde de mevzubahis olmaktadır. Son devir Osmanlı âlim ve münevverlerinden hususî dersler ile hendeseyi öğrenenler de vardır [5]. Taşköprülüzâde Mevduatü'l-Ulûm adlı ilimler tasnifini yaptığı ansiklopedik kitabında, hendesenin faydalarını şu şekilde izah etmektedir: “Görüşü keskinleştirir. Zihni açar. İnsanı nüfûz ve otorite sahibi yapıp, bununla düşüncesini kuvvetlendirir. Çeşitli ilim ve derin bilgiler ile, sual soranlar meydanını ve müşkil ve zor geçitleri aşar. Akranlar arasında yarışı kazanır ve âlimler arasında parmakla gösterilir. Zira, ilimlerin delil ve ispat bakımından en kuvvetlisi hendese ilmi olduğunda söz birliği vardır” [6].

Elementler’in Türkçeye tercümesi, Mühendishâne-i Berr-i Hümayûn Başhocası Hüseyin Rıfkı Tâmânî  (1750?-1817) tarafından mühtedî bir İngiliz mühendis Selim Efendi ile beraber İngilizce tercümesinden yapılarak, Tercüme-i Usulü'l-Hendese adıyla neşredilmiştir [7]. Tâmânî, tercümede tasarruflarda bulunmuş, yer yer itirazlarını dile getirmiştir. Ancak kitabda, pratik amaca hizmet edeceği kaygısından olsa gerek, itirazlar belli bir seviyede tutulmuştur. Tercüme edilecek kaynak kitabın seçiminde de pratik gayeler gözetilmiş olacak ki Royal Military Academy’nin hocalarından John Bonnycastle tarafından İngilizceye yapılan tercüme seçilmiştir. Tâmânî’nin tercümesi üzerinde doktora çalışması yapan Ali Rıza Tosun, “Elementler’in tamamının hâlâ günümüz Türkçesine tamamen tercüme edilmemiş olmasını düşünürsek, bugün 1790’lı senelerin çok ilerisinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilir miyiz?” demektedir.


Referans ve Notlar

[1] Alman matematikçi ve filozof Frege'e (1848-1925) atfedilen söz, hendesenin felsefedeki yerini ortaya koymaktadır. "A philosopher who has nothing to do with geometry is only half a philosopher, and a mathematician with no element of philosophy in him is only half a mathematician. These disciplines have estranged themselves from one another to the detriment of both -- Geometriyle uğraşmayan filozof yarım bir filozoftur. Felsefeyle alakası olmayan bir matematikçi yarım kalmış bir matematikçidir. Bu iki disiplinin birbirinden uzaklaşması her ikisinin de zararına olmuştur". James Robert Brown, Philosophy of Mathematics: A Contemporary Introduction to the World of Proofs and Pictures, New York, 2008, sayfa xi.

[2] VI. asırda İskenderiye’de yaşamış Joannes Philoponus, XII. asırda yaşamış Bizans’lı yazar Joannes Tzetzes ve başkaları rivayet etmektedir.

[3] Postülalar: 1) Herhangi bir noktadan diğer herhangi bir noktaya düz bir çizgi çizilebilir. 2) Sınırlı bir düz  çizgi aynı istikamette istenildiği kadar uzatmak mümkündür. 3) Verilen herhangi bir nokta ve uzunluk için, o noktayı merkez alan ve yarıçapı verilen uzunluk olan bir çember çizilebilir. 4) Bütün dik açılar birbirine eşittir. 5) Eğer bir düz çizgi, diğer iki düz çizgiyi keserse, öyle ki, şu halde iki düz çizgi yeterince uzatıldığında, bu açıların olduğu ilk çizginin aynı kenarında kesişirler. Aksiyomlar: 1) Aynı şeye eşit olan şeyler, birbirlerine eşittirler. 2) Eşit şeylere eşit şeyler eklenirse, toplamları eşit olur. 3) Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşit olur. 4) Birbirleriyle çakışan şeyler, birbirleriyle eşittir. 5) Bütün parçasından büyüktür.  Stephen F. Barker, Philosophy of Mathematics (Matematik Felsefesi), Trc. Yücel Dursun, Ankara, 2003, s. 38.

[4] Osmanlı medreselerinde okutulan hendese kitapları hakkında tafsilat için bkz. Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, Cild I (Riyazî ilimler), İstanbul, 1997, s. 274-329. Medici 

[5] Bu âlimlerden biri Ahmed Cevdet Paşa’dır. Cevat İzgi, a.g.e., s. 273. 

[6] Taşköprülüzâde, Mevduatü'l-ulûm (İlimler Ansiklopedisi), Sad.Mümin Çevik, Cild-I, İstanbul, 1975, s. 302.

[7] Ali Rıza Tosun, Hüseyin Rıfkı Tâmânî ve Elementler Çevirisi, Ankara, 2010. Kitap, doktora çalışmasının neşredilmiş halidir. Tezin pdf haline buradan ulaşılabilir. Tercüme edilen kitaba buradan ulaşılabilir.

4 Mart 2012 Pazar

Osmanlı'yı Ecnebi Seyyah ve Sefirlerden Anlamak!

Hatıratlar, tarih ilminin aslî kaynaklarından olmasa da tâli kaynakları arasındadır. Hal böyle iken, sadece hatıratlar üzerinden hüküm vermek ilmin hududlarını aşmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple, Avrupalı sefir veya seyyahların hatıratları üzerinden İslam dünyası hakkında genellemeler yapmak hatalı neticelere yol açabilir.

Bilim tarihçisi Sevim Tekeli, 16'ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin'in "Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar" Adlı Eseri'nin giriş bölümünde böyle bir genellemeyi aktarmaktadır [1]. Osmanlı hakkında kalem oynatan sefirlerden biri, İmparator Ferdinand'ın sefiri olarak 1554 senesinde İstanbul'a gelen Busbecq'dir. 1560 tarihli mektubunda şöyle yazar: "Dünyada hiçbir millet, onların top ve havan topu kullanmalarının kanıtladığı üzere, yabancıların faydalı keşiflerini ve Hıristiyanların keşfettiği başka birçok şeyi kendilerine yararlı kılma konusunda Türklerden daha istekli davranmamıştır. Ne var ki, matbaayı kullanmaya ya da meydan saatleri yapmaya ikna edilmeleri henüz mümkün değil, çünki kutsal yazıları -yani kutsal kitapları- eğer basılırsa artık kutsal yazı olmaktan çıkar ve eğer meydan saatleri ortaya çıkarılırsa, bu suretle müezzinlerinin otoritesi ve onların kadim ayinleri zafiyete uğrarmış". Bu iktibası kullanan yerli ve yabancı yazarlar benzer genellemeleri yapmışlar. Bu müelliflerden biri Adnad Adıvar Osmanlı Türklerinde İlim adlı kitabında bu iktibası aktardıktan sonra şunları ileri sürmüştür: "Avrupa ile sıkı temaslarımız olan bu devirde bile şu iki faideli icadın Türkiyeye girmemesi, o devirde ilmin pratik sahadaki eserlerine bile rağbet olunmadığını gösteriyor". Bernard Lewis Modern Türkiye'nin Doğuşu adlı kitabında Bucbecq'den iktibas yaptıktan sonra şöyle der [2]: "Ateşli silahlar makbuldü, çünkü onlar İslamiyet adına kafirlere karşı Kutsal Savaş'ta işe yarıyordu; matbaa ve saat ise makbul değildi, çünkü böyle bir amaca hizmet etmiyorlardı ve İslam'ın cemiyet dokusuna zarar verebilirdi. Busbecq'in tasvir ettiği zihnî tavır pek çok örneklerle doğrulanmıştır. Padişahlardan biri, ele geçirilen bir Venedik kadırgasının hem yapılışını hem de silah donanımını alıp tatbik etmek istediğinde, böylesi bir küffar mukallitliğine karşı itirazlar yükselmiş, ulema ise buna karşılık Kutsal Savaş uğruna kafirlerden yine onlara karşı savaşta kullanılacak yeni yöntemlerin öğrenilmesinin caiz olduğuna hükmetmişti. Oysa İspanya'dan gelen Yahudi mülteciler Türkiye'de matbaa kurmak için izin itediklerinde II. Beyazid Türkçe ya da Arapça hiçbir kitap basmamaları, sadece İbranicce ve Avrupa dilleriyle sınırlı kalmaları şartıyla razı olmuştu".

Busbecq'in düşünce yapısının asırlar geçmesine rağmen meşhur bir ilim adamında da devam etmesi manidar. Bernard Lewis'in ifadeleri, Osmanlı'nın sadece savaşa odaklanmış bir devlet olduğu intibaı veriyor. Halbuki bir İslam Devleti'nde asl olan sulh halidir. Ancak her devlet gibi İslâm Devleti de muhtemel saldırılardan korunmak ve gerekirse savaş ilan etmek amacıyla ordusunu daima hazır tutar. Matbaanın reddedilmesi hadisesine daha önceki yazılarda da temas etmiştim. İslam Medeniyetindeki mevcut olan umuma açık veya şahsî kütüphanelerdeki kitap sayısı nazara alındığında, kitap üretimi konusunda bir sıkıntı yaşanmadığı rahatlıkla söylenebilir. Müstensihler sadece ihtiyaç duyulan kitapları yazmakla kalmayıp,  kitaba sanat değeri de katmaktaydılar. Şu hatıra gelebilir. Bir talebe için kitap istinsah ettirmek maliyetli olabilir. Bunun için Osmanlı'da talebenin hem ihtiyacı olan kitapları istinsah etmeleri hem de giyinme, temizlik ve yeme gibi ihtiyaçlarını temin etmeleri amacıyla, haftada iki gün tatil verilmiştir. Yahudi mülteciler, Osmanlı ilim hayatına renk katmıştır. Ancak, beraberlerinde getirdikleri her şeyin kabul edilmesi beklenmemelidir. Matbaanın Osmanlı'ya ilk gelişi bir taleb üzerine değildir. Osmanlı haklı olarak, topraklarına iltica etmiş bir milletin matbaa kurma talebini engellememekle birlikte, işin kontrolü henüz elinde olmadığından, Yahudilere Türkçe ve Arapça basma müsaadesi vermemiştir. Daha sonra, müslümanlardan gelen talep üzerine devrin şeyhülislâmı Abdullah Efendi tarafından matbaanın lüzumu ve faidesi mevzuunda fetva verilmiştir. Önüne gelen herşeyi  düşünmeden kabul etme, İsmail Cem'in Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi adlı kitabında zikrettiği gibi "piyango kültürü" oluşmasına sebep olur. Bu da sömürgeleşme için önemli bir basamaktır.

Acaba bu genellemeleri yapan yazarlar "piyango kültürü"nden mi taraflar?


Referanslar

[1] Sevim Tekeli, 16'ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin'in "Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar" Adlı Eseri, Ankara, 1966, s. 1-2. Bu kitap, mekanik saatin tarihçesini ve Takiyuddin'in eserinin Arapça kritik ediyonu ile Türkçe ve İngilizce tercümesini havidir.

[2] Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, 3. Baskıdan Trc. B. Babür Turna, Ankara, 2008, s. 59.

7 Şubat 2012 Salı

Modern Bilimin Köklerini Yeniden Düşünmek

Önsöz

İslam medeniyetindeki ilmî faaliyetleri ve bu faaliyetlerin Avrupa, Afrika ve diğer bölgelerdeki tesirlerini konu edinen çalışmaların sayısı hızla artmaktadır. Bundan dolayı bugün "modern" ilimlerin teşekkülü bahsindeki kabullerimizi tekrar gözden geçirmenin zamanı gelmiştir. Bunlardan biri, "modern" ilimlerin teşekkülünde İslam medenyetinin yeri meselesidir. Bu meseleye cevap arayan ilim adamlarından biri olan George Saliba 1999 senesinde, İtalya kütüphanelerindeki Arapça yazma eserler üzerinde yaptığı araştırmaları Rethinking the Roots of Modern Science - Arabic Manuscripts in European Libraries adıyla küçük bir kitapçık halinde neşretti. Okuyacağınız metin bu kitapçığın Türkçeye yapılmış tercümesidir. Metin içerisindeki ilaveler [ ] işaretleri arasına yapılmıştır. Kitabın taranmış haline buradan ulaşılabilir.


Avrupa Kütüphanelerindeki Arapça Yazma Eserler

Arap bilimi [“Arap bilimi” ifadesindeki Arap kelimesi bir ırktan ziyade dili nitelemektedir. İslam medeniyetindeki bilimsel çalışmaların ortak dili Arapça olduğundan “Arap bilimi” ifadesi kullanılmıştır. Ç.N] ve Latin Batı arasındaki tarihi ilişkiler üzerindeki araştırmaları yaygın kabul gören birtakım varsayımlar yönlendirmektedir. Bu varsayımlardan ilki, Arapça-yazabilen bilim adamlarının oynadığı esas rol, Yunan klasik bilimine sadece çok az orijinal katkıda bulunarak muhafaza etmektir (“Arapça-yazabilen” kelimesi, etnik olarak Fars, Türk veya farklı milletlerden olmalarına ve evlerinde Arapça konuşmamalarına rağmen, İslam medeniyetindeki bilim adamlarının Arapça yazmalarını ifade eden kompleks bir olaya işaret etmektedir). İkincisi, Arapça eserlerin Latince’ye tercümelerinin en geç XIII. asırda son bulmuş olmasıdır. Üçüncüsü ise, Rönesans biliminin hem ortaçağ bilim zihniyeti ile bağların kopuşunu hem de antik bilimleri tekrar elde etme gayretini yansıtmasıdır. Bu çerçeve içinde, Rönesans entelektüellerinin Ortaçağ bilimine ve onun Arap orijinine karşı bir fikre sahip oldukları ve bunun yerine “saf” Yunan bilimlerine geri dönmekte ısrarlı oldukları varsayılır. Antik ve ortaçağ bilimlerinin sultanı olan astronominin, Kopernik devrimi gibi fikirlerin kullanımıyla Rönesans boyunca en üst seviyede hâkimiyetine devam ettiği, genellikle yeni Rönesans bilimlerine uygulandığı ve devamında modern bilimin ortaya çıkışını karakterize etmek için sıklıkla kullanıldığı düşünülür. 

Esasen XIX. asırda üzerinde hemfikir olunan bu tahminler, son zamanlarda elde edilen çok kuvvetli aksi delillere rağmen değişmezliğini tamamen sürdürmektedir. Zaman zaman göreceğimiz gibi bu varsayımlar ciddi paradokslara neden olmaktadır. 


Son Araştırma

Astronomi tarihi sahasında son 40 yılda elde edilenleri gözden geçirerek, bu bilgilerin kritiğiyle başlamak istiyorum.

1957 ile 1968 yılları arasında tanınmış bilim tarihçileri Otto Neugebauer ve Edward S. Kennedy, Kopernik’in (1473-1543) tanımladığı ay modelinin Şamlı İbnü'ş-Şatir’in (v. 1375) yüzyılı aşkın bir zaman önce ortaya koyduğu model ile birebir aynı olduğunu göstererek, Kopernik ve Arap astronomisi arasında bir irtibat kurdular [1].

1970 ve 1980’lerde, Noel Swerdlow, Willy Hartner ve benim gibi bilim adamları, Neugebauer ve Kennedy’nin araştırmasını, Kopernik astronomisi ve onun Arap öncülleri arasındaki ilişkiyi derinlemesine araştıran makaleler serisiyle bir adım ileri götürdü. Swerdlow 1973’te, Kopernik’in 1516 yılında Commmentariolus’u yazarken tanımladığı modelleri tam anlamadığını öne sürebildi. Kopernik’in başka bir bilgin tarafından geliştirilen bir modelden çalışıyor olması gerektiğini iddia etti [2].
Şekil 1. Tusi Çifti olarak adlandırılan teorem. Eğer iki küre, durum (1)’deki gibi içten bir noktada teğet olacak şekilde biri diğerinin iki katı seçilir ve eğer büyük küre herhangi bir hızda herhangi bir yönde hareket ettirilirse ve küçük küre hızın iki katında ve aksi yönde hareket ederse, teğet nokta büyük kürenin çapı boyunca ileri-geri salınacaktır. İspatta teğet noktası H harfi ile gösterilmiştir.

Aynı sene Hartner, Kopernik astronomisinde çok önemli matematiksel teoremlerden birinin (Şekil-1) ilk olarak 300 yıl önce Nasirüddin Tusi (v.1274) tarafından ispatlandığını göstererek, iddiayı ilerletti. Kopernik, sadece Tusi Çifti olarak bilinen teoremi kullanmakla kalmadı, aynı zamanda Tusi’nin teoreminin ifadesinde ve ispatında geometrik noktalar için uyguladığı alfabetik işaretlerin aynısını kullandı (Şekil-2). Yani, Tusi’nin teoreminde Arap harfi elif kullanarak işaret ettiği geometrik noktayı, Kopernik aynı noktayı fonetik açıdan denk olan Latin harfi “A” ile gösterdi ve Tusi’nin Arap harfi be kullandığı yerde, Kopernik aynı noktaya “B” karşılığını verdi [3].  
Şekil 2. Tusi Çifti. Kopernik’in çalışmaları hem yazma hem de basılı halinde görülüyor. Benzer harfler kullanıldığı bahsi Willy Hartner’ın makalesinde (“Copernicus, the Man, and its History”, Proceedings of the American Philosophical Society, cild 117, no. 6, 1973, s. 413-422, özellikle s. 422) geçmektedir. (American Philosophical Society’nin müsaadesiyle)

1984’te Kopernik’in yukarı gezegenler modelinde, bu sefer ispatsız kullandığı bir diğer matematiksel teoremi saptadım. Teorem yaklaşık 300 yıl önce, çoğunlukla Şam’da çalışmış Mueyyeddin ‘Urdî (v.1266) tarafından ilk olarak ortaya atılmış ve ispatlanmıştı (Şekil-3) [4]. ‘Urdi lemması olarak adlandıran teorem Kopernik’in ölümünden takriben 50 yıl sonra, Kepler (1571-1630) ile hocası Maestlin (1550-1631) arasında 1595 senesindeki yazışmaların odağıydı. Kepler, Kopernik’in bu teoremi kullandığını, ancak bir ispat önermediğini bildiriyordu. Maestlin, cevabında Kopernik’in değil ‘Urdî’nin ispatını öğrencisine gönderir [5] (Şekil-4).  
Şekil 3. Urdi Lemma’sı. Teorem ilk olarak 1250 tarihinde Mueyyeddin ‘Urdî tarafından ispatlandı. Teoremde şu ifade edilmektedir: Eğer eşit uzunluktaki AG ve BD iki doğru parçasının uç noktaları AB doğrusu boyunca yerleştirilir ve eğer AB doğrusuyla içten veya dıştan  eşit açılar yaparlarsa (tüm durumlar burada gösteriliyor), AG ve BD’nin diğer uçları ile birleşen GD doğrusu her zaman AB doğrusuna paralel olacaktır.

Esasında, bu tarihi araştırma Kopernik’in Batlamyus sistemini yeniden formül ederken kullandığı iki matematiksel teoremin 200-300 yıl önce Arapça yazan diğer astronomlar tarafından benzer amaçlar için uygulandığını göstermiştir. Bu gerçek, Neugebauer ve Swerdlow’u, Kopernik’in matematiksel astronomisi üzerine şimdilerde klasik olan 1984’teki çalışmalarında, Kopernik’in çalışmalarının daha önce astronomiyle ilgili Arapça yazılan eserlerin devamı olarak görülmesi gerektiği ve Kopernik’in Arap geleneğindeki son astronom olarak görülmesinin daha doğru olacağı sonucuna sevk etti [6]. 

Şekil 4. Urdi Lemma’sının aplikasyonunun Kopernik’in çalışmasında kullanılan ve sonra Kepler ve hocası Maestlin arasındaki yazışmada gözüken halinin tekrar çizimi. Burada αD hattının her zaman ZC hattına paralel olacağı ispatlanmıştır. (American Philosophical Society’nin müsaadesiyle)

Önemle belirtilmeli ki Kopernik’in Arapça-yazan seleflerinin hiçbiri güneş merkezli sistem üzerinde çalışmamıştı. Modern anlamda güneş-merkezli düşünce ilk olarak Kopernik tarafından öne sürüldü. Kâinat’ın merkezini dünyadan güneşe kaydırma, dünya ile güneşi bağlayan vektörün oldukça basit ters çevrilme işlemini gerektirmektedir. Geri kalan matematiksel modeller aynı kalmaktadır. Aslında, Kopernik kendi modellerini normal olarak önce yer-merkezli tanımlamıştı ve gerekli tüm değişikliler yapıldıktan sonra, bağlantı hatlarını orijinal pozisyonlarına paralel tutan bir işlemle, merkezi güneşe kaydırdı (Şekil-5). Sistemi birlikte tutan üniversal çekim teorisi olmaksızın, güneş-merkezli dünya prensibi Kopernik çalışmalarında hala gerçek bir problem olarak varlığını sürdürdüğü unutulmamalıdır [7]. 

Şekil 5. Diyagram, yukarı gezegenler modeli için bir grup Arapça yazan astronomların (1250 ve 1550 arası) ve Kopernik’in (v. 1543) önerdikleri değişikleri göstermektedir. Önermelerin tümü ilk olarak Batlamyus (v. 150) tarafından tasarlanan modelin üzerine eklenmiştir.

Kopernik’in selefleri hakkındaki bu kesin bulgulara ilaveten, bu araştırma tarzı Arap astronomi dünyasının geniş bir resmini meydana çıkardı. Mesela, Kopernik’in kullandığı iki teoremi geliştiren Arapça konuşan astronomların asla tek olmadığını açığa çıkardı. Bilakis, onlar XI. ve XV. asırlar arasında çalışan ve hepsi Yunan astronomi reformu ile meşgul olan geniş bir astronom grubuna dahildiler (Şekil-5 ve 6) [8].

Artık XI. asırdan önceki periyod ve XV. asrı takip eden periyod muhtevasında Arap astronomi tarihi için çok önemli çalışma konularını içeriyor. Günümüze dek, Yunan astronomisinin ilk defa Rönesans sırasında Kopernik tarafından hareketlendirildiği ve İslam dünyasının üretkenlikten uzak, sabit bir yapıya sahip olduğu varsayılıyordu. Kanaatimce, bu devirlerde yazılan kitaplar ortaya çıkarılıp incelendiğinde, İslam dünyasındaki Yunan astronomisinin durumu daha iyi anlaşılacaktır. 


Üretilen Sorular

Bu son araştırmanın ışığında, Thomas Kuhn’ın Kopernik astronomisinin zamanın astronomik düşüncelerinden dramatik bir ayrılma olarak gördüğü paradigma teorisini yeniden tetkik etmeli ve toprağa gömmeliyiz. Son bulgular, büyük keşfin yaklaşık 200-300 yıl önce, Avrupa’da değil Doğu İslam topraklarında olduğunu göstermektedir. Doğu’nun bu toprakları, astronomlarının kendi önermelerinin Yunan astronomisiyle olan tutarsızlığının eleştirildiği yerdi. Buna ilaveten, artık şunu biliyoruz ki kainatın fiziksel realiteden uzak matematiksel bir yapı olduğu algısından uzaklaşarak, dünya üzerinde uygulanabilir benzer fizik kanunlarına tabi olarak kainatı bir fiziksel cisimler kümesi gibi kavramsallaştırmaya daha evvel -Müslüman astronomların benzer soruları sorduğu- IX. asırda varılmıştı [9].

Şekil 6.  XIII. ve XVI. asırlar arasındaki Arapça yazan beş astronom tarafından yukarı gezegenlerin modeli için yapılan düzenlemelerin detaylı diyagram. Tüm düzenlemeler Batlamyus’un (c.150) önerdiği model üzerine yapılmıştır ve dünya üzerinde Q noktasındaki bir gözlemci için Z noktasındaki episiklın (epicycle) merkezi fark edilemeyecek derecede Batlamyus’un gözlemlerinin gerektirdiği C noktasına yakın olacaktır.  

Yine de esas bir problem kalmaktadır: Kopernik Arapça teoremleri nasıl öğrendi ve bunları kendisinin Arapça yazan selefleri ile aynı amaçlar için ve tamamen aynı tarzda nasıl kullandı? Kopernik’in Arapça okuyabildiğiyle ilgili bir delil yoktur ve bu teoremleri içeren metinler Onun okuyabildiği bir dil olan Latince’de bulunamamıştır. Öyle ise bu sonuçlar ona nasıl ulaştı? Bir süreliğine, bu olayın araştırıcıları çok muhtemel bir rotanın Yunanca aracılığıyla olmuş olabileceğini düşündüler. Çünkü Kopernik bu dili okuyabilirdi ve Yunanca yazan Bizans astronomları bazı son dönem Arapça ve Farsça astronomi bilgilerine sahiptiler. 1975’te Neugebauer, bu rotayı takip ederek Vatikan Yunan yazmasını, Gr. 211,  tespit etti. Bu yazma 1300’ün başlarında Konstantinople’de yazılmış ve en azından bu teoremlerden birini içeriyordu (Şekil-7). Yazmanın yazarı Fars’ta öğrendiği en son astronomiyi Yunanca’ya çevirdiğini açıkça ifade ediyor. Yazma, 1453’de Konstantinopol’ün düşüşünden önce Vatikan’a gelmiş ve böylece 1400’lü yılların sonunda İtalya’da mevcut olmuş olabilir. Bu yazmaya dikkat çekmekle ve birkaç sayfasını basmakla (Şekil-7 ve 8), Neugebauer transmisyonun rotası için yapılan araştırmanın ilerleme yönünü gösterdi [10].

Sonraki bir tarihte, Neugebauer kesin olmayan bir sonuç ortaya koydu. Alakalı iki teorem olan Tusi Çifti ve Urdi Lemma’sına ilaveten Kopernik’in teoremi ile benzer olduğu ortaya çıkan Şatir’in çalışması, Arapça konuşan astronomlar arasında biliniyordu ve İtalya’ya sözlü olarak iletilmiş olabilir. Kopernik bu ülkede misafirliği esnasında bunları öğrenmiş olabilir. 1496 ile 1504 yılları arasında neredeyse devamlı İtalya’da yaşayan Kopernik, doktorasını 1503 yılında Ferrara’dan kilise hukuku konusunda aldı. 1508 ile 1512 tarihleri arasında yeni astronomisini tasarladı ve 1516’da yukarıda bahsi geçen iki teoremi (Şekil-1 ve 3) kullandığı Commentariolus adlı kitabı neşretti. Belirttiğimiz üzere, Kopernik’in bu ilk çalışmasının editörü Swerdlow, o sıralar Kopernik’in tanımladığı modelleri tamamıyla anlamadığını söyler.

Takriben 30 yıl sonra, 1543’te, Kopernik hem Tusi hem de Urdi’nin teoremlerinden tamamen yararlandığı ve belli ki bu teoremleri anladığı De Revolutionibus adlı en meşhur kitabını yayınladı. Bu teoremlerden ikincisi, bildirildiği üzere, ispatsız bırakılmıştı ve Kopernik teoremlerin hiçbirinin kendine ait olduğunu iddia etmedi. 

Şekil 7. Bir Yunanca yazmasındaki Tusi Çifti uygulamasını gösteren diyagram, Vatican Grek 211, folio 116r. 1453 yılında Konstantinopol’ün düşmesinden sonra İtalya’ya getirilmiştir ve şimdi Vatikan Kütüphanesinde bulunmaktadır. (Biblioteca Apostolica Vaticana’nın müsaadesiyle) 

Geriye Neugebauer  ve Swerdlow’un reddettikleri, diğerlerinin hala sarıldıkları tesadüfi keşif ihtimali kalıyor. Birkaç modern araştırmacı ilerde Kopernik’in ulaşabileceği Latin eserlerde benzer teoremler bulacaklarını ve böylece Kopernik’in fikirlerinin gelişiminin Arap astronomi geleneğinden bağımsız olduğunu açıklayacaklarına inanmaktadırlar. Tusi Çifti’nin tesadüfi keşfinde bazı deliller ciddi dikkat çekti, ancak şimdiye kadar hiç kimse Urdi Lemma’sı için kayda değer bir örnek veremedi [11].

Şekil 8. Arap astronomik çizimleriyle olan benzerliği gösteren aynı Yunanca yazmadan şekiller, Vatican Greek 211, folio 117r. (Biblioteca Apostolica Vaticana’nın müsaadesiyle)

Bu, en nihayetinde, İslam topraklarında kurulan astronomik teoremler ve Avrupa Rönesans’ı başlangıcında Kopernik’e ulaşanlar arasındaki bildiğimiz benzerliklerdir.

Diğer Çarpıcı Benzerlikler

Diğer bilimsel alanlar, Arapça yazmalarda tanımlanan bir teoremin sonraki asırlarda Latince kitaplarda ortaya çıktığı örnekler içermektedir. Kanın akciğer dolaşımı ilk defa Arapça olarak yaklaşık 1243’te İbnü'n-Nefis tarafından, ve sonra İspanya’da 1553’te Servetus tarafından, İtalya’nın Cremona şehrinde 1559 tarihinde Colombo tarafından ve son olarak 1657 senesinde İngiltere’de Harvey tarafından tarif edildi [12]. Diğer bir örnek ondalık işaretidir. Latince literatürde ilk olarak Francesco Pellos’un (fl. 1450-1500) eserinde belirtildi ve sonra 1600 civarında Stevin tarafından tam bir sistem olarak ondalık kesir haline getirildi [13]. Ancak Roshdi Rashed’in Paris’teki son çalışması, ondalık işaretin Arapça aritmetik eserlerinde M.S. 952’den önce kullanıldığını ve ondalık kesirlerin bütün sisteminin aynı asrın sonuna doğru Karaji ve XII. asırdaki halefi es-Semav’al tarafından tamamen geliştirildiğini gösterdi [14]. 1420’lere kadar, üçüncü bir Arapça yazabilen matematikçi olan Kâşî (v.1429),  ondalık sistemi etkin bir şekilde kullandı [15]. Rönesans müddetince ve ondan kısa bir müddet önce, İslam dünyası ile Latin Batı arasındaki entelektüel temaslar ile alakalı benzer gözlemler George Makdisi tarafından The Rise of Humanism in Classical Islam and the Christian West adlı kitabında yapıldı [16]. Literatürde, yazarlar, Dante ve Boccaccio’nun ve erken Arapça eserlerinin arasındaki benzerliklerden bahsetmektedirler [17].  

Kısaca, bir çok farklı alanda, XIII. asırda Rönesans müddetince veya ondan bir müddet sonraki  zamanlarda yazılmış Latince yazmalarda mevcut materyaller ile daha erken dönem Arapça kaynaklarda bulunan malzemeler arasında çarpıcı benzerlikler buluyoruz. Şaşırtıcı olan ise bu materyallerin Latince’ye tercüme edildiği görünmüyor.

Bu Rönesans periyodu bilginleri arasındaki genel kanaat, Batı biliminin yükselişi sırasında Arap biliminin düşüşte olduğudur. Dolayısıyla bu görüş, sadece XIII. asırdan sonra İslam dünyasının orijinal eserler üretmediği değil, aynı zamanda Avrupa Rönesans’ı bilim adamlarının İslam dünyasından bilgi aramadığını ve aralarındaki temasın 1200’ler civarında sona erdiğini kabul etmektedir. Son araştırmam bu görüşün kesin olamayabileceğine işaret etmektedir.         

Araştırmam, Rönesans arefesinde Avrupa ve Doğu Akdeniz’deki politik durum çerçevesinde görülmelidir. Rönesans’tan önce, genelde Avrupa medeniyeti ve özelde Katolik Kilise, XI. asırda Bizans Kilisesi’nin Roma’daki Kilise’den ayrılması ve Selahaddin ve haleflerinin ellerinde yenilgiyle sonlanan XI. asırdan XIII. asra kadar süren Haçlı Seferleri ve 1453’te Konstantinopol’ün düşmesi dahil bir takım olaylarla sarsıntıya uğradı. Sonuçta, Avrupa derin bir vicdan muhasebesi dönemine girdi. Bu yeniden değerlendirme süreci Katolik Kilisesi’ni yeniden düzenlemek için 1431-1448 arasında Basel Konseyi ve 1438’de Ferrara Konseyi gibi konseylerin toplanmasına yol açtı [18]. Bu konseyler, bir dereceye kadar karıştıkları Haçlıların yıkımlarından sonra, Roma’dan yardım uman Doğu Hıristiyan kiliseleri ile tekrar bağlantı kurmaya ihtiyaç olduğunun derinden hissedildiğini yansıtmaktadır. Konseyler Konstantinopol’ün düşmesiyle sembolik olarak tırmanan İslam tehdidine engel olma ihtiyacının idrak edildiğini de yansıtmaktadır.

Avrupa’daki Arapça Yazma Eserler

Belirtildiği gibi modern bilginler, Yunan metinlerini fikirlerin İslam dünyasından Avrupa’ya muhtemel taşıyıcıları olarak görür. Bu doğrultudaki araştırma gayretleri, Kopernik’in kullandığı teoremlerden birini içeren Yunanca Vatikan yazması gibi bulgularla oldukça taltif edildi. Bu araştırmanın istikameti için üstü kapalı motivasyon Kopernik’in Yunanca okuyabildiği ancak Arapça okuyamadığıdır. Daha yaygın bir varsayım ise Rönesans adamlarının Arapça yazmaları okuma girişiminde bulunmamaları ve böylece bu yazmaların içeriklerinin Latin Batı için elde edilir hale getirilemediğidir. Sonunda, Batı’nın İslam Medeniyeti ile teması XIII. asra yakın sonlandığı farz edilir.  

Oysa araştırmam, İtalya’da ve Avrupa’nın öğretim merkezlerinde birçok Arapça yazmanın mevcut olduğunu, XVI. ve XVII. asırlara kadar birçok bilginin bunları tamamen çevirdiklerini göstermektedir. Açıkça Arap bilimine olan ilgi canlı kaldı ve en azından İtalyan bilginler ve Doğu İslam toprakları arasındaki temas 1200’lerden çok sonralara devam etti. 

Araştırmam beni Floransa’da Laurentiana Kütüphanesinde bulunan ve XVIII. asır katalogunda  tanımlanan filozof Farabi’nin (v. 950) teorik astronomi üzerinde yazılmış Arapça risalesini araştırmaya sevk etti [19]. Bu eseri okuduğumda, Arapça metinlerde eserlerine aşina olduğum Farabi tarafından gerçekten yazıldığında şüphe etmeye başladım. Bu yazmayı ele aldığımızda kataloğun hatalı olacağına karar verdikten sonra, barındırılan diğer hataları düşünmeye başladım. 

Laurentiana Kütüphanesi’nin bilimsel koleksiyonunu özellikle matematiksel bilimler üzerine odaklanarak dikkatli tetkik etmeye karar verdim. Bulduklarım, 1500’lerde yaşamış ve Arapça bilimsel yazmaları okuyup yorumlayabilen ve hatta Latince veya İtalyanca’ya çevirebilecek seviyede dillere hakim İtalyan oryantalist isimler topluluğuydu. Tamamıyla çevrilmeden yapılan bu çeviriler sayesinde, eserlerin muhtevası Latin Batı’ya ulaştırılmış oldu. 

Laurentiana Bulguları

Laurentiana Oryantal koleksiyonunu tamamlayan ve 1742’de neşreden kişi ruhban sınıfı üyesi Stephanos Evodivus Assemanus’dur. Ne matematik ne de astronomi konusunda eğitim almıştı. Hatta teorik astronomi fikirlerinin İslam dünyasından Avrupa’ya geçişi hakkında bugün bildiklerimizi de bilmiyordu. İsmi, onun Lübnan’ın Maruni Doğu Hıristiyanlarından biri olduğunu göstermektedir. Bunların çoğu, 1400’lerin ortalarına doğru kiliselerini Papa’nın otoritesine tekrar teslim ettikten sonra Roma’ya seyahat etti [20]. 1567 civarında Maruniler Roma’da Engizisyon’un sponsor olduğu kendi okullarına sahip oldular. Assemanu’un ismi, Latinceleştirilmeden önce, İstifan ‘Avved es-Sim’ani (1711-1782) idi. Dayısı Guiseppe Simonio Assemanis (Yusuf Şam’un es-Sim’ani, 1687-1768) XVIII. asrın ilk kısmında Vatikan Kütüphanesi müdürüydü ve ayrıca ruhban sınıfı üyesiydi. Amcası sekiz yaşında rahiplerle görevlerde eğitim görmek üzere Roma’ya gönderildi ve Papalığın yeniden henüz tutunmaya başladığı Lübnan’a döndüğü sanılıyor. Her iki Assemanus da Vatikan Papalık Kütüphanesi’nin Oryantal koleksiyonu müdürlüğünde bir veya birkaç kez çalıştı. Yeğen, Laurentiana Oryantal koleksiyonunu katalog yapmak için başvurulacak ehliyette idi. Bu katalog, Arapça ismi Butrus Mübarek (1663-1742) olan diğer bir Lübnan Marunisi Petrus Benediktus (“Benedetti” olarak da telaffuz edilir) tarafından başlatıldı, ancak Assemanus, Mübarek’e itimat etmeksizin, katalogu tamamladı [21].

Şekil 9. Basımcının adını ve tarihini gösteren (colophon) yazı Patrik Ni’meh tarafından şimdi Laurentiana kütüphanesinde bulunan bir Arapça yazmanın sayfa kenarına eklenmiştir (Orientalia 177, varak 79r). Burada 1577 senesinde Venedik yolunda olduğu yazılıdır. (Laurentiana Kütüphanesi müsaadesiyle)

Koleksiyonun matematik kısmını araştırmam XVIII. asır katalogunun yüzde 50-60 doğru olduğunu ortaya çıkardı. Yüzde 40 ilâ 50’si yanlış kataloglanmışlar. Bunların içerisinde, astronomiyle ilgili gözden kaçmış önemli yazmalar bulacağımı umdum. 

Temel pratik geometriye değinen bir yazmanın üzerinde şu not vardır: “Bu fakir Patrik Ni’meh Venedik’e yolculuğum sırasında dalgaların salladığı bir gemi üzerindeyken, 21 Ocak 1577, Pazar günü bu problemlerin çözümünü tamamladım” [22] (Şekil-9). Bu yazmaya, 1571-1581 tarihleri arasında hepsi aynı Patrik’in elinden yorumlanmış diğer birçok astronomi risaleleri eklenebilir.

Bu “fakir Piskopos Ni’meh”, aslında, Süryani Yakubiyye fırkası Patriğidir. Bu fırkanın piskoposluğu Türkiye’nin doğusundaki Diyarbakır’a yakın Amid şehrindeydi. Bu görevindeyken, yerel Müslüman görevlilerle bir münakaşaya girdi ve ateizm ile suçlandı.[23] Hayatından endişelendiğinden, Müslüman olduğunu bildirdi. Bu nedenle Hıristiyan taraftarlarını kızdırdı. Akabinde, Patrik Ni’meh patriklik görevine yeğenini atadı. İlk önce  Venedik’e, oradan da Roma’ya kaçtı. Kilisesi, Doğu Katolik Kiliselerinden (Uniat Kiliseler) olmadığından, Roma Kilisesi onu bir mirasyedi gibi karşıladı. Ni’meh pişman olmuştu ve kilisesini Papalık bayrağı altına almaya yardım edeceğine söz vermişti.

Bu Patrik belli ki bilgili bir adamdı. Diğer bir yazmada onun Doğu ve tarihi değişen yortuların tarihlerinin hesaplamasına ilişkin orijinal yazısını taşımaktadır. Ayrıca, temel astronomiyle alakalı üçüncü bir yazmada işaretini bırakmıştır.

Öklid’in Elementler kitabının, Or. 50, kopyası olan bir diğer yazma da Patrik Ni’meh’in piskoposluk yeri olan Amid’de çoğaltıldığı yazılmış.  Bu da onun kütüphanesi ile beraber kaçmış olabileceğini göstermektedir. Araştırmamız için daha önemlisi, XVI. asır İtalya’sında Arapça yazmalarına bir Pazar bulabileceğini ummuş olmasıdır ve gerçekten bir tane buldu.

Koleksiyondaki diğer yazmalar doğuştan İtalyan olduklarını gösteren isimlere sahip, buna rağmen işinin ehli olan Arabist kişiler tarafından imzalanmış. Varak 114v’de bulunan ve Farabi’ye atfedilen bir yazmada, yazmanın sahibi veya okuyucusu olan Carlo San Giorgio diye birinin imzasına rastladım (Şekil-10). İmza yazmanın içerisinde olduğundan, onun okuyucu olduğunu tahmin ediyorum. San Giorgio hakkında fazla malumatımız yokken, Rönesans İtalya’sında, anlaşılan böyle temel astronomi metinlerinin ciddiyetle okunduğunu belirlemek dikkat çekicidir.

Şekil 10. Laurentiana Orientalia 89 yazması varak 11v’deki  Carlo San Giorgio’nun imzası. (Laurentiana Kütüphanesi müsaadesiyle)

Diğer bir Lautentiana yazması, Or. 142, Kopernik’in kullandığı teoremlerden birini ortaya çıkarmış olan Tusi’nin astronomi ile alakalı çalışmasını içermektedir. Ayrıca, İspanya’da yaşamış meşhur Ramond Lull’un (1232-1316) astroloji ile ilgili çalışmasının Arapça çevirisini de içermektedir. Misyonerlik gayreti Tunus’ta öldürülmesine sebep oldu [24]. Çevirinin Arapça’sı Süryani alfabesi Karşuni ile yazılmıştı. Bu, alfabenin Papa’nın Roma Kilisesi’ne çekmek için uğraştığı Hıristiyanların tasarladığı anlamına gelmektedir. Bu yazma, diğer kaynaklardan Roma’da eğitim görmüş ve Arapça konuşan bilginler olarak bilinen Ya’kub el-Hasruni [25] ve Cebra’il el-Kala’i [26] tarafından imzalıdır. El-Kala’i bazen Latinceleştirilir veya daha çok Klahus olarak Almancalaştırılır. Ramond Lull’un astrolojisi niçin Doğu Hıristiyanlarına anlamlı gelsin ve yazma niçin Laurentiana’ya gelsin? 

Astrolojiyle alakalı daha önemli bir diğer yazmanın, Or. 94, başındaki ve sonundaki sayfa Giovanni Battista Raimondi (1536-1614)[27] tarafından imzalanmıştır (Şekil-11 ve 12). Napoli’de doğan Raimondi, 1575 civarında Orta Doğu’ya seyahat yapmış, matematik ve Doğu dilleriyle ilgilenmiş, 1500’lerin sonlarında Roma’da Arapça dersi vermiş ve 1584’den 1614 senesine kadar Medici Oriental Press’in yöneticiliğini yapmıştır. Bu matbaa ilk olarak Kardinal Ferdinand de Medici tarafından kuruldu, ancak Raimondi matbaayı 25000 scude aldı. İyi bir akademisyen olan Raimondi işi batırdı. Bu astroloji yazması, muhtemelen Raimondi tarafından yapılmış birkaç Latince ve İbranice açıklamalar içermektedir.

Raimondi’nin Arapça’yı öğretecek derecede iyi bilmesi ve Doğu’ya yaptığı seyahatlerde Arapça’yı kullanması konuyla ilgilidir. Çünkü, şu kritik soruyu sordurur: XVI. asır İtalya’sında ona bu dili kim öğretmiştir? Raimondi’nin sadece Arapça değil matematik ile de ilgilendiğini biliyoruz. Arapça’ya ve bilime karşı olan alakası Medici Oriental Press’in neşrettiği eserlerin seçimine aksetmektedir. Tüm bunlar, Raimondi hayattayken Papa XIII. Gregory’nin Julyan takviminin ıslahı için yardım aramasını dikkate aldığımızda anlamlı olmaktadır. Bu reform 15 Ekim 1582 tarihinde resmen gerçekleştirildi. Böylece, şimdiki Gregoryan takvim hesabını bizlere sağlamış oldu. Yazma Or. 116, yılların uzunluğunu belirlemede faydalı Türk takvim tablolarını içermektedir.

Daha önemlisi, yazma Or. 116 hem Batlamyus astronomisini ciddi şekilde tenkit eden teorik astronomi metni ve hem de Kopernik’in kullandığı teoremlerin ikisini de ihtiva etmektedir. İlaveten, yazma Or. 116 Raimondi tarafından imzalanmış ve Camillo Rinoccini tarafından hediye edildiği not edilmiştir (Şekil-13). Rinoccini’nin kim olduğunu ve bu yazmanın Raimondi’ye geçmeden önce onda ne kadar kaldığını tespit etmek aydınlatıcı olacaktır. Özellikle, yazmanın, Kopernik’in orada bulunduğu asrın ilk kısmında İtalya’da mevcut olup olmadığının bilinmesi konuyla alakalıdır. Bu ise, Batlamyus karşıtı (non-Ptolemaic) fikirlerin Kopernik’e ulaşımı hikayesinin anahtarı olduğu anlaşılan yazma türündendir. Fakat böyle sonuçlar çıkarmadan önce, kaynağı hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır.

Şekil 11 ve 12. Laurentiana Orientalia 94 yazmasının ilk (üstte) ve son (altta) sayfasındaki   Gio[vanni] Batt[ista] Raimon[di]’nin imzası

1581 tarihli Yazma Or. 218 sadece Apollonius’un (M.E. 230) Konikler’i üzerine Arapça bir şerh içermiyor, aynı zamanda satır arası notlar ve kelimesi kelimesine İtalyanca tercümeleri ihtiva ediyor. Bu şerhin Arapça orijinalinin yazarı Ebu’l-Feth İsfehanî’dir (fl. 1128) ve eser Laurentiana’da yazma Or. 118 numarada bulunmaktadır. Tusi’nin öğrencisi Kutbuddin Şirazî (v.1311) bu eserin suretini çıkarmıştı. XVI. asır İtalya’sında her kim Konikler üzerine olan bu şerhi kullanıyorsa klasik antik Yunan eserlerine geri kavuşmak hevesine - her ne kadar Rönesans bilim adamlarının böyle hevese sahip olduklarına inanmaya sürüklensekte - sahip değildi. Çünkü Ebu’l Feth’in şerhi böyle bir bilgi içermemekteydi. Bu yazmayı yorumlayıp kısmen tercüme eden, bir öğretmenin yardımıyla bu Arapça şerh ile Konikler’i öğrenmeye uğraşıyordu. Eğitim dili belli ki İtalyanca’ydı.  

Kopernik İtalya’da iken benzer durumun oluşma ihtimalini düşünün. Belki de Batlamyus astronomisini tenkid eden eserlerden birini çalışma imkanı bulmuştu. Bu tür tenkid eserler XIII. asrın başlarında teorik Arap astronomisinde bulunuyordu ve bunlar hala Avrupa koleksiyonlarında muhafaza edilmektedir.

Yazma Or. 375 fizyonomi üzerinedir [fizyonomi (physiognomy), yüze bakarak insan tabiatını keşfetme ilmi Ç.N.] ve açıkça Mısır’da (comprato dal) “Sign.or Gerolamo Vecchietti” tarafından “Gio. Batt.a Raimondi” için alındığı notu eklenmiştir. Satın alınma tarihine sahip değiliz, ancak, kısmen 1972-2000 yılları arasında Floransa’daki Accademia della Crusca’nın başkanlığını yapmış Giovanni Nencioni’nin sağladığı diğer kaynaklardan, aynı Vecchietti’nin teoloji ve takvim reformu ile ilgilendiğini biliyoruz. Ayrıca onun kardeşi Giambattista Vecchietti (1552-1619) [29] ile seyahat ettiğini de biliyoruz. Elimizdeki mektupları 1587’de İran şehri Hürmüz’den ve 1588’de Hindistan’ın Goa şehrinden gelmişlerdir [30].

Usturlab çalışmaları üzerine olan Yazma Or. 450 belli ki kimliği hakkında bilgisi olmadığım “Monsignor Pat.ca” aitti. Oysa, usturlablar çok kullanışlı astronomik aletlerdi ve açıkça İtalya’da kullanılıyordu. Başka bir yerde, Genç Antonio de Sangallo’nun (Roma’daki St. Peter’s’in büyük bir bölümünü inşa eden Floransalı mimar) 1520 civarında gerçekleştirdiği bir çizimin Miladî yaklaşık 850’de Bağdat’ta yapılmış bir usturlab olduğunu göstermiştim [31] (Şekil 14). Monsigor Pat.ca da kadranlarla (usturlabın daha gelişmiş şekli) ilgili bir yazmaya, Or. 416, sahipti. Bu, sahibinin Arap astronomik aletlerine olan alakasını göstermektedir. 

Şekil 13. Laurentiana Orientalia 116 yazmasının ilk sayfasındaki Camillo Rinoccini’ye atıf. (Laurentiana Kütüphanesi müsaadesiyle)

Şekil 14. Aslen M.S. 850 civarında ‘Ali b. ‘İsa’nın öğrencisi Hafif tarafından yapılmış bir usturlab çizimi (Soldaki şeklin sağ üst kenarına açıkça kazınmıştır). Çizim 1520 civarında St. Peter’s mimarlarından Genç Antonio de Sangallo tarafından yapılmıştır. (Profesör Gustina Scaglia’nın müsaadesiyle)

Gezegenlerin pozisyonlarını belirlemede faydalanılan astronomik tablolar içeren yazma Or. 106 da takvim reformun ile ilgilenen Gerolamo Vecchietti ile aynı kişi olduğunu düşündüğüm “Vecchietti” tarafından imzalanmıştı. 

Yazma Or. 22 nihai olarak Yunanca’dan elde edilen bir dizi metinler içermektedir. Ancak, Kopernik’in kullandığı iki teoremden birini 1247’de ortaya koyan Tusi, Arapça tercümeleri tekrar gözden geçirilip düzenlemiştir. Yazmanın kendisi Amid’de bir diyakoz (gönüllü papaz yardımcısı) tarafından kopyalanmıştı ve muhtemelen mezkur Patrik Ignatius Ni’meh’nin kütüphanesindendi [32]. Patrik’in imzaladığı bir diğer yazma, Or. 27, Doğu ve tarihi değişen yortular için yeni hazırlanmış takvimleri ihtiva ediyor. Bu yazma muhtemelen Venedik’te yazılmıştır. Çünkü eserde şehrin boylamına ilişkin referanslar vardır.

Basıma hazırlanacağı açıkça belirtilmiş olan Yazma Or. 20, Öklid’in Elementler ve Apollonius’un Konikler kitaplarının XVI. asır kopyasını içermektedir. Bu belki de Medici Oriental Press’in basım için kullandığı kopyaydı. Kardinal Leopoldo de Medici’ye ithaf olunmuş olan yazma Or. 38, Konikler’in bir diğer kopyasıdır [33] ve Abrahamo Ecchellensis tarafından istinsah edilmiştir. Ecchellensis, yeğeni Giovanni Matteo Naironi (Yuhanna Matta el-Namrudi?) ile Roma’da yaşamış olan Lübnanlı İbrahim el-Hakıllani’dir (1605-1665)[34]. Ecchellensis, ilk olarak Paris’te, sonra Roma’da  Süryanice ve Arapça okuttu [36] ve 1600’lerin başlarında Giovanni Alfonso Borelli ile birlikte Apollonius’un Conics eserinin Arapça şerhinin Latin tercümesini yaptılar.

Aritmetik üzerine yazılmış diğer iki yazma Vecchietti (Or. 361) ve Monsignor Pat.ca (Or. 450) imzalılarını taşımaktadır, ve bilginlerin İtalya’ya getirdikleri kitapların türleri hakkında daha ilave delil teşkil etmektedirler.

Elde Edilen Sonuçlar

Bu bulgular astronomik fikirlerin İslam dünyasından Kopernik’in dünyasına geçişi hakkında bizlere ne söylemektedir? İlk olarak, sırf İtalya’daki Arapların sayısı ve 1500’lerde Doğu’ya seyahat eden, Arapça bilen ve öğreten İtalyanların sayısı etkileyicidir. Bu zaman boyunca İtalya’nın, İslam dünyası ile yakın temasta bulunduğu görünmektedir. 

İkinci olarak, Laurentiana koleksiyonunun gösterdiği üzere, 1500’lerin sonu ve 1600’lerin başlarında, bilim, matematik ve astronomi üzerine temel risaleler formunda olsa bile, hala Arapça kaynaklardan alınıyordu. 1500’lerin sonlarında hala başlangıç seviyedeki astronomi ve matematik metinlerine ihtiyacı olan bilim adamları, asrın başlarında benzer bilimsel metinlere daha fazla ihtiyaçları olmuş olacaktır. İslam dünyasından bilimsel metinler için böyle bir talebin varlığı, bu zamana kadar varsayılandan çok çok fazla bölgeyle irtibatın varlığını gerektirmektedir. 

Kopernik ve Yunan astronomisini kritik eden Arap materyali ve özellikle böyle kritiklerin oluşturulması için gerekli olan iki önemli matematiksel teorem arasındaki bağlantıya gelince, bulgularım ilk bakışta hayal kırıklığı yapabilir. Çünkü incelediğim yazmalar, Kopernik’in De Revolutionibus adlı kitabını yayınlamasında sonra, XVI. asrın sonlarına aitti. Ancak materyalin detaylı incelenmesi, yazmaların XVI. asrın sonlarında yaşamış ve Arapça bilen ve metinleri satır arası tercümeler yapabilecek düzeyde dili iyi bilen, basıma hazırlayabilen veya sofistike Latince baskılar yapabilen insanlara ait olduğunu açığa çıkardı. Bu bilginlere Arapça’yı kim öğretmişti? Raimondi ve Vecchietti’nin hocaları kimdi? Öğretmenlerin Kopernik ile çağdaş oldukları kavranırsa, deliller daha ümit verici gözükmeye başlamaktadır.

Dahası, yazmaların sahiplerini belirleyebildiğimizden, mantıken kitaplar İtalyan bilginlere ulaşmadan önce kimlere ait olduklarını sorabiliriz. Kopernik ordayken kitaplar hala İtalya’da mıydı? Papa II. Julius ve X. Leo’nun 1500’lerin başlarında başlattığı takvim reformu için bunlara başvuruldu mu? Belki de takvim projesi için elde edilen ve/veya başvurulan bu yazmaların Batlamyus astronomisinin kritiğine ve beraberinde gelen meşhur iki teoreme tesadüfen rastlandı. Bu iki Papa sadece takvim reformuyla ilgilenmekle kalmadı [37], ayrıca 1514 senesinde Adriyatik’in batı kıyısında bulunan Fano’da ilk Arapça yayınevini kurdular [38]. Üstelik Kopernik’in kendisi takvimin düzenlemesine ilgi duyuyordu ve Middelburg’lu Paul’a konu ile olarak aynı yıl danışmıştı [39]. Paul, Papa Julius ve Leo’nun teşvikiyle takvim reform projesini Lateran konseyine getiren kişiydi. Ancak, konseye reformu kabul ettirmede başarılı olamadı. Bu reformun, 1582 senesi XIII. Gregory zamanına kadar beklemek zorunda kaldı. 

Evvelden beri, İtalya’daki Arapça yayın yapan basımevi patronları genelde düşünülenin aksine sadece dini metinlerle ilgilenmedikleri anlaşılıyor. Zannımca, bakışları sadece Arap dünyası pazarına odaklanmıştı. Medici Oriental Press’in 1591 ile 1595 tarihleri arasında neşrettiği ilk altı kitabın dördü bilimsel konular üzerineydi. Mesela, bu basımevi  Öklid’in Elementler eserinden 1967 kopya çoğaltmıştı. Karşılaştırma sadedinde, Arapça İncil’den 566 kopya basmıştı [40]. Bu bilimsel metinlere talebe gelirsek, Medici Press’in idarecisi Raimondi 1500’lerin sonlarına doğru hala meşhur Arapça yazan bilim adamı Şemseddin Semerkandî’nin pratik geometriye giriş üzerine yaptığı çalışmasının İtalyanca satır arası  tercümesinin yayınlanması gerektiğini hissediyordu. Raimondi’nin çevirisini içeren el yazması kitap diğer yazmalarla birlikte Floransa Milli Kütüphanesi’nde kendi koleksiyonunda muhafaza edilmektedir [41, 42]. Böyle satır arası tercümeler İtalyan öğrencilerin menfaatine olmuş olmalıdır. 

XVI. asırdan önceki döneme ve özellikle Kopernik’in İtalya’ya varışından hemen önceki XV. asra biraz daha yakından bakarsak, daha önce referans verilen Gubernatis’in çalışmasında bir hazine buluruz. 1200’lerden önceki zamanda Arapça bilen bir grup İtalyan’ı listelemektedir. Bu listeye, 1290 senesi civarında Bağdat’a giden, Arapça eğitimi almış ve daha sonraları Martin Luther’in alakasını çeken - 1542’de Luther bu eseri Almancaya çevirmiştir [43]- Latince müzakereci bir çalışma yayınlayan Floransalı Ricoldo da Monte Croce eklenebilir. 1400’lerde Belluno olarak da bilinen Venedikli tabip Andrea Alpagos (v. 1521) gibilerine rastlarız. Kendisi, İbn Sînâ’nın (Avicenna) Arapça yazdığı tıp eserlerinin ortaçağ Latince tercümelerinden memnun olmadığından, yaklaşık 30 yıl yaşadığı Suriye’ye seyahat etti ve diğer eserlerinin arasında İbn Sînâ’nın Kanun’unun ve bunun üzerine yazılan şerhlerin yeni Latince tercümesini yaptı. Venedik’e döndükten sonra, Padova Üniversitesi’nde tıp profesörü olarak devlete hizmet etti [44]. Kopernik Ferrara Üniversitesi yakınlarında öğrenci iken, muhtemelen onunla tanıştı. Yaklaşık 30 yıl Süriye’de yaşamış Andrea Alpapos gibi eğitimli bir insan elbette Şamlı İbnü’ş-Şatir’in mefhumları 100 yıldan fazladır bilinen  yeni astronomisini öğrenmiştir. 

Alpagos’un Latince’ye tercüme ettiği metinlerin biri, yukarıda referans verilen kanın akciğer dolaşımının izahını, bu kısım çevirisinde artık bulunmasa da,  içermektedir. Mamafih bunu bildiğini sanmaktayız. Metnin Arapça orijinalinin bir kopyası İtalya’ya getirilmişti ve hala Bologna Üniversitesi kütüphanesi “Arapça, 3541” numarada bulunmaktadır [45]. Bu yazma İtalya’ya ne zaman getirildi ve bunu kim okudu?  Eserin muhtevasına,  Servetus ve Colombo ve daha sonra Harvey gibi bilim adamları ulaşabildi mi?

Bir diğer Venedikli tabip olan Hieronimo Ramusio da İslam dünyasına seyahat etmişti ve Avicenna’nın eselerinin büyük bir kısmının Arapça’dan Latince’ye tercümelerini yapmıştı. 1486 senesinde Beyrut’ta öldü [46].

Hali hazırdaki araştırmam Kopernik’in genç akranı ve İtalya’yı sık sık ziyaret eden Guillaume Postel’nin (v. 1581) de Arapça yazmalar aradığını göstermektedir. Bu yazmalar üzerine notlar aldı ve belki de matematik ve Doğu dillerini okuttuğu Royal Enstitüsü’ndeki (şimdi College de France’da) derslerinde bunları çok iyi kullandı [47]. Bu yazmalardan biri şimdi Vatikan Kütüphanesi’nin Arabo 319 numaralı yerindedir. Bu yazma Tusi çiftini içeren Tusi’nin et-Tezkira fi ‘ilmi'l-Hey’e adlı eserinin bir kopyasıdır (Şekil-15). Bu eser vaktiyle Postel’e aitti ve büyük ihtimalle onun tarafından notlandırıldı. Kenardaki notların onun elinden çıktığı neredeyse kesindir [48] (Şekil-16). 

Gezegenlere ait teorileri içeren ve şimdi Paris’te Bibliotheque Nationale’de bulunan bir diğer Arapça yazma, Arabo 2499, da Guilielmi Postel’e aitti. Başlık sayfasında açıkça “ex libris Guilielmi Postelli” yazılmıştır. Yazma Postel’de bulunma tarihini, Konstantinople 1536, taşıyor (Şekil-18). Bu, Postel’in kendisinin yazmayı Doğu’ya yaptığı çok sayıdaki gezilerden biri sırasında aldığına dalalet eder. Ayrıca yayınevi amblemi başka bir yer ve tarihi, Dımaşk 1537, belirtiyor gibi görünmektedir. Bu, Postel’in Doğu’da en az iki yıl geçirdiği anlamına gelebilir. Böyle metinlerin menşeini ve Kopernik’in önemli iki teoremi elde ettiği yeni Arap astronomisini öğrendiği sırada bu metinlerin Avrupa’nın neresinde olduğunu belirlemek için, Postel ile hala Avrupa kütüphanelerinde muhafaza edilen Arapça yazmalar arasındaki bağlantı üzerine daha çok araştırma yapılması gerekmektedir. 
Şekil 15. Vatikan Arabo 319 yazmasının varak 28v-29r’daki Tusi Çifti. (Biblioteca Apostolica Vaticana müsaadesiyle) 
Şekil 16. Vatikan Arabo 319 yazması varak 14v sayfa kenarına Guillaume Postel tarafından yazılan notlar. (Biblioteca Apostolica Vaticana müsaadesiyle)

Rönesans boyunca Arap biliminin Avrupa’ya taşınmasına katılan diğer oyuncular arasında Afrikalı Leo (el-Hasan b. Muhammed el-Vezzan) vardır. El-Vezzan 1485’de Granada’da doğdu. 1518’de korsanlar tarafından esir edilerek, Papa Leo’ya köle olarak verildi. Hıristiyanlığa ihtida etti ve sahibinin ismini aldı. Ancak 1554 senesinde öldüğü Tunus’a döndüğünde, 1529’da tekrar Müslüman oldu. Bu adam iyi eğitimli ve bilimsel coğrafya üzerine orijinal ancak Arapça kaynaklara dayanan eserler üreten biriydi [49].

Şekil 17. Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan Arapça yazma 2499’un ilk sayfası. Guillaume Postel’e ait olduğu açıkça yazılmıştır: “Ex Libris Guilielmi postelli.” (Bibliothèque Nationale’nin müsaadesiyle)

Yolun ilerisi

Laurentiana Kütüphanesi esas alınarak deneme sadedinde ortaya sürebildiklerimiz, İtalya’da Arapça yazmaların ve bunların içeriğiyle ilgilenen ve her şeye rağmen bunları XVI. ve XVII. asırlara kadar tercüme eden kişilerin noksanlığının olmadığına delildir. Daha erken devirlere ve özellikle Kopernik’in İslam dünyasından Batı’ya geçen fikirlerden faydalanabileceği zaman olan 1500’lerin ilk kısmına gelinirse, İtalya ve Avrupa’nın diğer yerlerinde hala bulunan Arapça yazma koleksiyonları üzerine yapılacak ilave araştırmalar daha mükemmel bir tarihi tamamen gün ışığına çıkarabilir (Şekil-19).

Şekil 18. Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan Arapça yazma 2499’un boş sayfa. Konstantinopol’da 1536 senesinde alındığı Postel tarafından yazılmıştır. (Bibliothèque Nationale’nin müsaadesiyle)

İtalya’da mevcut Arapça yazma koleksiyonlarının dikkatli çalışılması Kopernik ile Arapça yazan daha evvelki astronomlar arasındaki muhtemel temasın tahkiki için yeni rotalar açmakla kalmayabilir, aynı zamanda Rönesans İtalya’sında icra edilen bilim türlerinin ve bu bilimlerin Arap bilimiyle ilişkilerinin daha açık bir resmini bize sunmaya başlayabilir. O zaman Kopernik’in muasırları olan İtalyan astronomların çalışmalarını anlayabiliriz.
Şekil 19. Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan Arapça yazma 2499’un varak 112v-113r. Sayfa kenarları Postel tarafından yoğun bir şekilde notlandırılmıştır. (Bibliothèque Nationale’nin müsaadesiyle)

Rönesans bilimi, Arap bilimi ile öylesine sorunsuz bir şekilde harmanlandığı müşahhas olarak  gösterilirse,  Orta Çağ, Arapça’dan Latince’ye çeviri dönemi ve bilimin tam olgunluğu ve Rönesans boyunca bilimsel aktivitelere dair mevcut dönemlere ayırma tasarılarını değiştirmemeli mi?

Notlar

1. Neugebauer’in Arap ve Kopernik astronomisi arasındaki ilişki üzerine çalışmaları için, onun bu konuyu ilk ele aldığı şu eserine bakınız: The Exact Sciences in Antiquity, Providence:Brown, 1957, s.204 ve “On the Planetary Theory of Copernicus”, Vistas in Astronomy, cild 10, 1968, s.89-103, bilhassa sayfa 94-95. Kennedy’nin konu üzerindeki çalışmasına şu eserden rahatlıkla ulaşılabilir: E.S. Kennedy ve Meslektaşları, Studies in the Islamic Exact Sciences, Beyrut: Beyrut Amerikan Üniversitesi, 1983, s.50-107.

2. Noel Swerdlow, “The Derivation and First Draft of Copernicus’ Planetary Theory: A Translation of the Commentariolus and Commentary”, Proceedings of the American Philosophical Society, cild 117, 1973, s. 423-512, bilhassa sayfa 469.

3. Willy Hartner, “Copernicus, the Man, the Wok, and its History”, Proceedings of the American Philosophical Society, cild 117, 1973, s. 413-22.

4. George Saliba, “Arabic Astronomy and Copernicus”, Zeitschrift für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften, cild 1, 1984, s. 73-87.

5. Anthony Grafton, “Michael Maestlin’s Account of Copernican Planetary Theory”, Proceedings of the American Philosophical Society, cild 117, 1973, s. 523-50. 

6. Noel Swerdlow ve Otto Neugebauer, Mathematical Astronomy in Copernicus’ De Revolutionibus, Newyork:Springer, 1984, s. 295.

7. İnsanlar, güneş merkezli tasavvurun kozmolojik ispatının, gök cisimleri arasındaki üniversal çekimin daha anlaşılır olduğu zaman yani üniversal çekim kanunundan yüzyıl veya daha sonra yapıldığını genellikle unutuyorlar. 

8. Yakınlarda, bu dönem için Arap gezegen teorileri üzerine olan astronomik yazmaları iki çalışmamda tedkik ettim. Bakınız George Saliba, “Arabic Planetary Theories after the Eleventh Century AD”, Encyclopedia of the History of Arabic Science, London:Routledge, 1996, s. 58-127; ve A History of Arabic Astronomy: Planetary Theories During the Golden Age of Islam, Newyork:Newyork Üniversitesi Yayınevi, 1994.  

9. George Saliba, “Early Arabic Critique of Ptolemaic Cosmology: A Ninth-Century Text on the Motion of the Celestial Spheres”, Journal for the History of Astronomy, cild 25, 1994, s. 115-41.

10. Neugebauer Yunan yazmasından, Vat. Gr. 211, onun abidevi kitabı olan History of Ancient Mathematical Astronomy (New York: Springer, 1975)’de ilk defa bahsetti. Bu eserinde yazmanın 116r yaprağının tıpkıbasımını yayınladı ve Swerdlow ile hazırladığı Mathematical Astronomy kitabında, aynı yazmanın 116r ve 117r yapraklarını yayınladı.
Bu teoremlerin Latince açıklamalarının yeri saptanmadı. Ancak birçok insan bunun ihtimaliyle ilgileniyor. Bakınız Mario Di Bono, “Copernicus, Amico, Francastoro and Tusi’s Device: Observations on the Use and Transmission of a Model”, Journal for the History of Astronomy, cild 26, 1995, s. 133-54.

11. Bakınız Saliba, “Arabic Astronomy and Copernicus”.

12. İbnü’n-Nefis üzerine olan literatür için, Dictionary of Scientific Biography’de Albert Iskandar maddesine bakınız, cild 9, 1974, s. 602-06.

13. Latin Batı’da ondalık işareti hakkında kısa bir bahis için, Carl Boyer, A History of Mathematics, Princeton:Princeton Üniversitesi Yayınevi, 1985, s. 307; ve A.S. Saidan, The Arithmetic of al-Uqlidisi, Boston:Reidel, 1978, s. 481-85.

14. Ondalık işareti ilk defa kullanan Öklidisi’nin metninin çevirisini ortaya koyan ve önderlik eden kişi Saidan idi, s. 481-85. Arap kaynaklarında ondalık kesirlerin tarihi ve Latin Batı’ya muhtemel geçiş yolların son zamanlarda yapılan değerlendirme için, Rüşdi Raşid, “Combinatorial Analysis, Numerical Analysis, Diophantine Analysis and Number Theory”, Encyclopedia of the History of Arabic Science, cild 2, London:Routledge, 1996, s. 376-417, bilhassa s. 389-91.

15. Bu matematikçi üzerine, A.P. Youschkevitch ve A.B. Rosenfeld, Dictionary of Scientific Biography, cild 7, Newyork:Scribner, 1973, s. 255-62. 

16. George Makdisi, The Rise of Humanism in Classical Islam and the Christian West, Edinburg: Edinburg University Pres, 1990. [Hasan Tuncay Başoğlu tarafından türkçeye tercüme edilerek İslam'ın Klasik Çağında ve Hıristiyan Batı'da Beşeri Bilimler ismiyle 2009 yılında neşredilmiştir. Ç.N.]

17. Bu bağlantılar için, Paul A. Cantor’un en son araştırması, “The Uncanonical Dante: The Divine Comedy and Islamic Philosophy”, Philosophy and Literature, cild 20, 1996, s. 138-53, bilhassa konu üzerine önceki çalışmalara referens verdiği note 5. Ayrıca, R.A. Nicholson tarafından mistisizm üzerine olan bölümde yapılan kısa referans, editörler Sir Thomas Arnold ve Alfred Guillaume, The Legacy of Islam, Oxford: The Claredon Press, 1931, s. 227. Boccaccio üzerine, Dorothee Metlizki’nin kesin olmayan sonuçları, The Matter of Araby in Medieval England, New Heaven: Yale University Press, 1977, s. 151f. Ayrıca, H.A.R. Gibb’in literatür üzerine olan bölümü, The Legacy of Islam, s. 193.     

18. Bu konsüllere ve Avrupa’daki Türk tehdidi şuuruna yol açan meselelerin tartışması için, A.A. Vasiliev, History of the Byzantine Empire, Madison: University of Wisconsin, 1971, s. 672-74, ve Asad Rustum, Kaniset Medinet Intakiah al-‘Uzma, cild 2 [The Church of the City of God Great Antioch Tanrı’nın Şehri Büyük Antakya Kilisesi], Beyrut: Edition St. Paul, s. 360-62. 

19. Mevzu bahis risale Or. 89’dır.  Stephanus Evodivus Assemanus’un eserinde (Bibliothecae Mediceae Laurentianae et Palatinae codicum mss orientalium catalogus, Floransa:Typographio Albiginiano, 1742, s. 395) Farabi’nin çalışması olarak belirtilmiştir.

20. S.J. Louis Sheikho, “et-Ta’ife el-maruniye ve'r-ruhbaniye el-yesu’iye fi el-karneyn el-sadis ‘aşar ve's-sabi’ ‘aşar”, Meşrik, cild 17, 1914, s. 323.

21. Bu bilgi, 1994 senesinde Lübnan’ın Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi ve Mübarek’in torunlarından biri tarafından dikkatime sunuldu. Mübarek’in biyografisi için, Georg Graf, Geschichte der Christlischen Arabischen Literatur, Bd. III, Studi e Testi, Bibliotheca Apostolica Vaticana, 1947-1953, s. 398f. Graf katalogdan bahsetmemektedir, ancak Mübarek’in Toskana ‘da çalıştığını ve Pisa’da  İncil’le ilgili dersler verdiğini söylemektedir. 

22. Laurentiana, Or. 177, varak 79r.

23. 1555 senesinde papazlığa atandı. Bakınız Louis Sheikho, S.J., Meşrik, cild 19, 1921, s. 139, ve Rustum, cild 2, s. 27.

24. Gerhard Endress, Introduction to Islam, İngilizceye tercüme eden Carole Hillenbrand, Edinburg ve NewYork: Edinburgh University Pres ve Columbia University Pres, 1988, s. 7.

25. Bakınız Sheikho, Meşrik, cild 19, 1921, s. 144.

26. Graf, Geschichte, s. 309-33.

27. Guglielmo Enrico Saltini, Giornale Storica Delgi Archivi Toscani, cild 4, 1860, s. 257-308.

28. Fernanda Ascareli ve Marco Menato, La Tipografia del 1500 in Italia, Floransa, 1989, s. 129-30.

29. Bakınız Angelo Maria Bandini, Dei Principi e Progressi della real Biblioteca Medico Laurenziana, Floransa, Edizioni Gonnelli, 1990, s. 74.

30. Bakınız Ettore Marcucci, Lettere edite e inedite di Filippo Sasseti, Floransa, Felice le Monnier, 1855, s. 402-3. (Bu referansa dikkatimi çeken Academia della Crusca’nın başkanı, Haziran 1994, Giovanni Nencioni’dir.)

31. George Saliba, “A Sixteenth-Century Drawing of an Astrolabe Made by Khafif Ghulam ‘Ali b. ‘Isa (c. M.S. 850)”, Nuncius, Annali di Storia della Scienza, cild 6, 1991, s. 109-119.

32. Yazmanın ilginç kısmı Arapça yazmaların olağan bitişini gösteren Peygamber Muhammed’e yapılan tüm övgüler farklı bir mürekkeple üstü çizilmiştir. Tahminime göre bu sansür muhtemelen Patrik tarafından Hıristiyanlığa geri dönüşünün tövbesinin doğruluğunu ispatlamak için yapılmıştır veya Raimondi tarafından sansürden korunmak için yapılmıştır. Ancak bu sadece bir tahmindir ve öyle veya böyle bunu göstermemim hiçbir yolu yoktur. 

33. Leopoldo de Medici ve Ecchellensis için bakınız Mario Emilio Cosenza, Biographical and Biblioraphical Dictionary of the Italian Humanists and of the World of Classical Scholarship in Italy 1300-1800, Boston, G.K. Hall ve Co., 1962, Leopoldo için cild 3, s. 2276 ve Ecchelensis için cild 1, s. 4.

34. G. Levi della Vida, Recerche sula formazione del più antico fomdo dei manoscritti orentali della biblioteca Vaticana, Vatikan, Biblioteca Apostolica Vaticana, 1939 [Studi e Testi 1992], s. 6, no 3.

35. a.g.e., s. 6, no 4.

36. Bakınız G. Garollo, Dizionario Biografico Universale, Milan, Ulrico Hoepli, 1907, s. 719.

37. Bakınız W.F. Bynum ve diğerleri, Dictionary of the History of Science, Princeton University Pres, 1984, s. 50.

38. Bakınız Angelo de Gubernatis, Matériaux pour servir à l’histoire des études orientales en Italie, Paris, Ernest Leroux, 1876, s. 188.

39. Swerdlow ve Neugebauer, Mathematical Astronomy, s. 31.

40. Saltini, Giornale Storico, s. 293, no 2.

41. Saltini, Giornale Stroico, s. 303, cod. IX.

42. Bakınız Renato Traini, “I Fondi di manoscritti Arabi in Italia”, Gli Studi Vicino Oriente in Italia dal 1921 al 1970, Roma, Istitıto per l’Oriente, 1971, s. 221-76, özellikle sayfa 232.

43. Endress, Introduction to Islam.

44. Gubernatis, Matériaux, s. 182-84; Iskandar, Dictionary of Scientific Biography, s. 604; ve Jacob Burckhardt, The Civilization of the Renaissance in Italy, NewYork, Harper, 1958, s. 209.

45. Bakınız Le Baron Victor Rosen, Remarques sur les manuscrits orientaux de la Collection Marsigli a Bologne, Roma, Imprimerie de l’academie royale des lyncei, 1885, s. 95.

46. Burckhardt, The Civilization of the Renaisance, s. 209; ve Gubernatis, Matériaux, s. 186-87.

47. George Saliba, “Arabic Science in Renaisance Franse: Guillaume Postel and Arabic Planetary Theories”, (çıkacak) [“Arabic Science in Sixteenth-Century Europe: Guillaume Postel (1510-1581) and Arabic Astronomy”, Suhayl 7 (2007). Ç.N.]

48. Della Vida, Recerche, s. 307.

49. Thomas Glick, “Leo the African”, Dictionary of Scientific Biography, cild 9, 1974, s. 190.