8 Mart 2008 Cumartesi

Din, Bilim ve İmam Gazali

İmam Gazali deyince bazı aydınlarımızın aklına nedense bilim ve din çatışması gelir. İslam dünyasındaki pozitif bilimlere karşı alakanın azalmasının tek sebebi İmam Gazali'nin eserleri, özellikle Tehâfütü'l-Felâsife eseri gösterilir. Acaba İmam Gazali gerçekten bu eserlerinde felsefenin ve bilimin öğrenilmesine karşı mı çıkıyor? Yoksa birileri anlamak istediği gibi mi meseleye yaklaşıyor?

İslam biliminin (İslam medeniyetindeki bilimlerin) düşüşünde İmam Gazali'nin önemli bir rol oynadığı iddiasının gerçeği ne kadar yansıttığı George Saliba'nın Islamic Science and the Making of the European Renaissance adlı kitabında ele alınmıştır. Bu kitapta, "İmam Gazali'yi takip eden asırlarda neredeyse her bilimsel disiplinde çok iyi giden bir aktivite"nin varlığının aşikar bir gerçek olduğu vurgulanmıştı.

Felsefe ve pozitif bilimlerin öğrenimi meselesinde ise İmam Gazali'nin eserleri maalesef yanlı(ş) okunuyor. Konu ile ilgili olarak Robert G. Morrison'un 2007 yılında çıkan Islam and Science : the intellectual career of Nizam al-Din al-Nisaburi eserinden yapacağım alıntı meseleyi özetlemektedir:

Onikinci asırda, kelâm ilmi yaratıcının vasıfları ve kainat üzerinde sistematik çalışmalar içeriyordu. Felsefe ile ilgilenme, İbn Sina'nın (Ö. 1037) eserleriyle, kelâm çalışmalarının bir parçası oldu. Bu gelişmenin öncülüğünde diğerlerinden daha ileride olan kişi İmam Gazali'ydi (Ö. 1111). El-Munkizü mine'd-Dalal (Delaletten Hidayete) eserinde, bilgi kuramı krizinden sakınmasını detaylı olarak anlattığı entelektüel otobiyografisi, İmam Gazali felsefecilerin eserlerini derinlemesine araştırdığını ve, sıklıkla tekrarlandığı üzere, onların yazılarını tatmin edici bulmadığını bildirdi. Felsefe, onu iman buhranına sevk eden sorulara cevap veremediği gibi, felsefenin dine zarar veren önermelere dayadığı sonucuna vardı. İmam Gazali'nin Tehâfütü'l-Felâsife (Filozofların Tutarsızlığı) eseri, en azından, okuyucuyu felsefeyi kritik bir zihin ile okumaya zorlamaktadır. İmam Gazali, El-Munkizü mine'd-Dalal eserini Tasavvufun Allah hakkında bilgi edinmede en etkili yol olduğunu söyleyerek bitiriyor.

İmam Gazali'nin bu iki eserindeki ifadelerindeki yansıma, onun din bilginlerini felsefenin seçilmiş iddialarına karşı aşıladığı, fakat felsefe ve bilimsel çalışmayı yasaklamadığı izlenimi vermektedir. Her şeye rağmen, Tehâfütü'l-Felâsife eserinin girişinde tüm bilimleri reddeden birinin yanılmış olduğunu söylemektedir. Bu bakımdan, İmam Gazali'nin kariyeri hakkındaki diğer iki nokta önemlidir. İlki, onun önceden yazmış olduğu Mekâsıdü'l-Felâsife eseri, önde gelen bir din alimi olan İmam Gazalinin felsefenin esasları ve tartışma usulleri üzerinde kayda değer hakimiyet sağladığını göstermektedir. İkinci olarak, El-Munkizü mine'd-Dalal eserinde mantık veya matematiksel doğruların tek başlarına özellikle zararlı olmadığını kabul etmesidir. Tehlike sadece, mantık ve matematik çalışmanın avamı felsefenin diğer öğretilerinin vahiy gibi kesin olduğu hükmüne varmasına neden olabilmesidir ki, İmam Gazali'ye göre, bu felakettir. Tehâfütü'l-Felâsife felsefecilerin belli argümanlarına karşı bir hareket olarak görülmelidir, yoksa felsefenin tümüyle reddi olarak görülmemelidir.
sayfa 12-13

[Herhalde George Saliba ve Robert G. Morrison, Cengiz Özakıncı'nın İslam'da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü adlı kitabında İmam Gazali hakkında yazdıklarını okusalar gerçekten diyecek bir şey bulamazlardı. Her iki tarafa baktığımızda aynı kitapları okuyorlar (Özakıncı'nın İmam Gazalî'ye ve İslâmî ilimlere dair eserleri okuduğu/okuyabildiği şüpheli!), ancak elde ettikleri sonuçlar tamamen zıt. Bakın Özakıncı eserinde neler yazmış:

Gericiler, usçularla giriştikleri tartışmalarda bir usçuluk döneği [eserde bu ifade italik olarak yazılmış aynen aktardım] olan Gazzali'nin kitabındaki savları kullanarak Müslümanları usçuluğun dine karşıt bir tutum olduğunu inandırabilmiş, .... Gazzali'den iki kuşak sonra Müslüman toplumların çok güçlü bir usçuluk karşıtı gerici akıma sürüklenmesine neden olmuştur.
sayfa 243
Gazzali, matematiğin kişileri dinden çıkardığını bakın nasıl çözmüştü:
sayfa 244
Usçuluk kötüdür, us yürütmek kötüdür, sorgulamak kötüdür, düşünsel tartışmalara girmek kötüdür, bilimlere dalmak kötüdür ve bunlar kişiyi dinden çıkarır, diyor Gazzali...
sayfa 256

Özakıncı'nın ifadelerinin ilmiyetten ne kadar uzak olduğu aşikar. Hakarete varan sözleriyle ancak kendini tatmin edebilir. Kendisine George Saliba gibi bilim tarihçilerinin kitaplarını okumayı tavsiye ediyorum. Saliba kitabında aslî kaynaklarla İmam Gazali'den sonra İslam medeniyetindeki bilimsel akvitelerin ne kadar yoğun olduğunu insanın gözünün içine sokarcasına gösteriyor.]
İslam dininde ilim üstün tutulmuş, bilenler ile bilmeyenler arasında bir ayrım yapılmıştır. Hal böyleyken, var olmayan bir çatışmanın varmış gibi gösterilmesi, hem de bunu aydın geçinen insanların yapması gerçekten ilginç değil mi?

[Tarihî hadiseleri ve şahsiyetleri analiz ederken ideolojik yaklaşımlardan maalesef kurtulamıyoruz. Özellikle bu hadise veya şahsiyetlerin İslam ile alakası varsa peşin hükümler devreye girmektedir. NTV Tarih dergisinin 2010 Mart sayısında "Bir Hakikat Avcısı: Gazâlî" adıyla bir yazı neşredildi. Ancak makalenin yazarı D. Cündioğlu yazısının "ideolojik bir makasla" sansürlendiğini iddia ederek, yazısının tam metnini neşretti. Buna mukabil NTV Tarih'ten konu ile alakalı herhangi bir açıklama gelmedi. İki yazı karşılaştırıldığında esas metnin dörtte birinin kırpıldığı görülmektedir.]

"Islamic Science and the Making of the European Renaissance"

Bir ilim adamının çalışmalarında aslî kaynaklardan istifade etmesi hadiseleri ele almasında mühim tesiri vardır. İşte bilim tarihi alanında dikkate değer bir yeri olan George Saliba da ele aldığı konularda aslî kaynakları en iyi şekilde kullanan ilim adamlarından biri. En son yazdığı Islamic Science and the Making of the European Renaissance eserinde bilim tarihçilerinin klasik söylemine eleştirel yaklaşıyor. Yapmak istediği bir ezberi bozmak. "İslam biliminin onbirinci yüzyıla kadar zirvede olduğu ve sonra düşüşe geçtiği ve İslam medeniyetinin Yunan biliminin taşıyıcısı olduğu" söylemlerinin ne ölçüde gerçeği yansıttığını irdeliyor bu eserde.

İşte eserden bazı alıntılar:
Klasik söylem İslam medeniyetinde bilimsel çalışmaların başlaması ile ilgili sorulara cevap veremediği gibi, sonraki yüzyıllar ile ilgili ortaya çıkan sorulara da cevap verememektedir. Özellikle, İslam biliminin düşüşü gerçekte vâki olduğu gözükmemektedir. Bu düşüşe, İmam Gazali'nin felsefecilere karşı ataklarının (Tehâfütü'l-Felâsife - Filozofların Tutarsızlığı) veya onun "instrumentalist" bakışının oluşturduğu dini ortamın sebep olduğu sanılmaktadır. Aksine, sadece bize ulaşan bilimsel dökümanlara bakarsak, İmam Gazali'yi takip eden asırlarda neredeyse her bilimsel disiplinde çok iyi giden bir aktivite açıkça tasvir edilebilir. Mekanikte, Cezeri'nin (1205) çalışmaları; veya mantıkta, matematikte ve astronomide; Esiruddin Ebherî'nin (1240), Mueyyuddin el-Urdi'nin (ö.1266), Nasireddin Tusi'nin (ö.1274), Kutbuddin el-Şirazi'nin (ö.1311), İbni el-Şatir'in (ö.1375), el-Kuşî'nin (ö.1474) ve Şemseddin el-Kâfrî'nin (ö.1550) çalışmaları; veya optikte, Kemaleddin el-Fârisî'nin (ö.1320) çalışmaları;veya farmakolojide, İbni Baytar'ın (ö.1248) çalışmaları; veya tıpta, İbni el-Nefîs'in (ö.1288) çalışmaları var. Bu alanların her biri, İmam Gazali'nin ölümünden ve felsefecilere atağından sonra çokça vuku bulan özgün bir çalışmaya ve devrim yapan bir ürüne şahitlik etti.

sayfa 21


Dikkate değer, matematik ve tekniğin en yüksek derecesine sahip, bir aktivitenin İmam Gazali'nin vefatından sonra İslam dünyasında parlamaya devam ettiğini görebiliriz. O kadar ki, İmam Gazali sonrası bu dönemi İslam astronomisinin altın çağı olarak adlandırmaktayım. Henüz, bu dönemde elde edilen bu sonuçların hiç biri klasik söylemi savunanlar tarafından dikkate alınma şansına sahip olmadı. Sadece Rönesans Avrupa'sı üzerine etkileri göz önünde tutuldu.

sayfa 23



Büyük ihtimalle, İmam Gazali sonrası yazılan eserler incelenmedi. Çünkü klasik söylemin savunucuları, önemli çalışmaların yazılamayacağı varsayılan dönemden geldiğinden dolayı bu eserler yeterince önemli görülmedi. Bu kendi tahmini ile iş görmeye tipik bir örnektir.

sayfa 24


Özellikle en önemli geleneksel eserler, Batlamyus'un eserleri, ile temsil edilen Yunan astronomi geleneği, çok sıklıkla ileri sürüldüğü gibi, İslam kültüründe sadece muhafaza edilmedi, en başından beri ciddi değerlendirmelere tâbi tutuldu. Mütercimler Yunan eserlerindeki hataları düzeltiler. Gelenekteki en temel astronomik parametrelerin değişimine yol açan gözlemsel sonuçların ciddi bir şekilde tekrar değerlendirilmesi yapıldı. Aristo geleneğine sıkı sıkıya dayanan kendi doğal felsefik söyleminin fark edilen ihmalinden dolayı geleneğe karşı ve astronominin o anki temellerine karşı teorik karşı itirazlarda bulundular.

sayfa 124



Astronomi artık sadece gezegenlerin konumlarına veya astrologların horoskop bakmalarına cevaplar sağlayan bir disiplin değildi. İslam dininin astrolojiye karşı soğuk olmasıyla, astronomi kendisini, gelecek tahmininin ötesinde bir disiplin olarak tanımlamak zordundaydı ve her yerde titiz ölçümler gerektiren daha geniş ve büyük bir dünya görüşüyle çok yakından ilişkili sorular yükselten bir konuma koymak zorundaydı.... Astronomi yeni sosyal ve kültürel çevreye yararlılığını ispatlamak zorundaydı. Bunu Yunan astronomisinin temeline teorik eleştirilerle yaptılar.

sayfa 168


Eserin her sayfası mühim bilgiler ihtiva etmekte ve mevzu ile alakalı doyurucu bilgiler vermektedir.

Eseri Türkçe okumak için 2009 yılına kadar beklemek gerekiyor. [Kitabın, 2008'de bir tercümesi neşredilmiştir. Ancak tercümenin kalitesi çok düşüktü. Arapça yer ve şahıs isimleri İngilizce'de yazıldığı şekilde bırakılmış. Dipnotlar tercüme edilmeyip, referanslar bölümü tercümede yoktu. 2012 senesinde başka bir yayınevinden tekrar neşredildi. Henüz bu tercümeyi okuma imkanım olmadı.]