28 Kasım 2007 Çarşamba

"Islam in Europe"

Meşhur İngiliz antropolog Jack Goody tarafından yazılan "Islam in Europe", "Avrupa'da İslâm Damgası" adıyla Doç.Dr. Şahabettin Yalçın tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Goody, bu eserinde Avrupa'nın kurunu vüsta'dan bugünlere gelirken nelerden ve nasıl etkilendiğini güzel bir uslub ile anlatıyor. Kitaptan bazı alıntılar:

sayfa 17
... Batı'nın eylemlerinde kutsal amaçlar daha açık bir biçimde özgürlük, demokrasi, serbest pazar ve bazen eşitlik ve kardeşlik kisvesi altında kendini göstermektedir.
sayfa 20
Birinci Dünya Savaşı'ndaki Arap isyanı T.E. Lawrence gibi teşvik ettiği Araplar, Osmanlı İmparatorluğundan kurtulup ulusal bağımsızlık peşinden koşmuşlardır.
sayfa 21
İsrail'in Yakın Doğu'ya nüfuz etmesi, Avrupa Yahudi cemaati adına gerçekleştirilen başka tür bir Haçlı Savaşı olarak görülebilir. Eğer Hıristiyan güçler ve özellikle de Britanya, bölgenin bir kısmını Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra "manda" olarak almasaydı bu mümkün olmazdı. 1917'deki Balfour Deklarasyon u, Yahudilere sürgündeyken uzun süre rüyasını kurdukları "Gelecek yıl Kudüs'te" ya da en azından Tel Aviv'de buluşma imkanı vermiştir.
sayfa 22
İsrailliler, şiddet kullanma konusunda daha organize idiler; bu, önceleri "terörist" saldırılarla kendini gösterirken daha sonra yeni İsrail devleti ile şiddet kullanımı devam etmiştir.
....
... günümüzde kimin terörist olduğuna ilişkin tartışmalarda varlığını devam ettirmektedir. Lakin kadın ve çocuk demeden binlerce sivili öldüren hava bombardımanlarından daha dehşet verici birşey var mıdır?
sayfa 24
İslâm'ın sekizinci asırdan itibaren teknoloji, mimari, klasik eğitim, matematik, kimya, ziraat, suyun kullanımı, felsefe, siyaset bilimi, seyahat edebiyatı, daha doğrusu genel olarak edebiyat alanlarındaki rolü ve ehemmiyet Avrupa için son derece büyüktür.

sayfa 87
.. ilim adamlarına Avrupa'nın ilk üniversite koleji olarak adlandırılan Ulu Cami'de ders vermeleri sağlanmıştır... Vernet, bunları "gerçek üniversite koleji" olarak adlandırmıştır.Medreseler daha sonra Batı İslâm toplumlarına gelmişse de bu türden kuruluşlar, 1349 yılına gelindiğinde Gırnata'da zaten mevcuttu. Bu dönemde Gırnata'nın yetmiş kütüphanesinden biri olan Alkazar'daki kütüphanede 400,000 kitap olduğu söylenmektedir; ki bu dönemde Avrupa'nın en büyük kütüphanelerinden biri olan İsviçre'deki St. Gall manastırında sadece 600 kitap bulunuyordu. Aradaki fark muazzamdı. Kurtuba'nın yollarında ve sokak köşelerinde lambalar bulunurken, Londra'da sadece bir tane asfaltlı yolun bulunduğu tarihten yaklaşık yedi asır önce, yağmurlu bir günde Paris sokaklarında çamura batmadan yürümenin mümkün olduğu tarihten asırlarca önce Kurtuba'da yollar asfaltlanmış ve sokak köşelerine lambalar konulmuştur.
...
Cerrahi aletlerin tasvirinde temayüz etmiş bir hekim olan Endülüslü ez-Zehravi (Albucasis), büyük eserini 1000 yılında tamamlamış ve "Avrupa tıbbında devirim yapmıştır".
sayfa 92
İslam'ın en büyük etkisi ise tarımda görülmüştür. Bu alanda Avrupa'nın öğreneceği çok şey vardır. Araplar, su kontrolü, tarımsal sulama ve toprağın işlenmesi konusunda uzman idiler. Bu dönemde tarımsal sulama geliştirilmiş ve sulama çarklarıyla kanallardan gelen sular tarlalara aktarılmıştır.
sayfa 96
İslâm mimarisinin Sicilya ya da İspanya kanalıyla sivri uçlu kemerli süslemeleriyle dikkati çeken Avrupa Gotik mimari sanatının gelişmesi üzerinde etkili olduğunu söyleyenler de olmuştur.
sayfa 120
Çiçekler de Avrupa'nın görünümünü değiştirmiştir; örneğin Türkiye'den gelen lalenin tarihi bunu bize hatırlatmaktadır. Bu etkilerin dışında Müslümanlar ayrıca Hristiyanların kişisel temizlik ve hijyen alışkanlıklarını da düzeltmiş ve çiçek hastalığının aşısını onlara tanıtmışlardır.

22 Kasım 2007 Perşembe

"İslâm Medeniyeti Tarihinde Fen ve Tıp"

İslam medeniyetinin insanlığa kazandırdıkları mevzusunda fazla bilgiye sahip değiliz. Aslında bu konuda Türkçe ve başka dillerde neşredilmiş güzel kitaplar mevcut. Bunlardan bir tanesi Max Meyerhof'un "İslâm Medeniyeti Tarihinde Fen ve Tıp" kitabı. Dilimize Ömer Rıza tarafından kazandırılmış bir kitap. Bu kitaptan bazı alıntılar:

Sayfa 47:
...

Kahire ulemasından ve kadılarından olup 1285'te vefat eden Şehabeddin el-Karafî optik mebhasi üzerinde bir eser yazmış ve bu mebhasin 50 meselesini tetkik etmiştir. Bu meselelerin üçü "Sicilya'daki frenklerin kralı tarafından" İslam ulemasına sorulan suallere cevab teşkil ettikleri için hususi bir ehemmiyete haizdir. Bu kral 1220 ile 1230 seneleri arasında İspanya ve Mısır'daki İslam alimlerine felsefeye ve hendeseye ait sualler soran ikinci friedrich idi. Bu üç sual şunlardır. 1) Kayık kürekleri ve mızraklar su içinde neden eğilmiş görünüyor? 2) Kanopus şehri ufka yakın iken büyük görünmesinin sebebi nedir? Şehrin cenubundaki çöl rutubetten azade olduğuna göre bunun sebebi ne olabilir? 3) Gözleri katarakt hastalığı ve başka hastalık bulunan insanların ortalıkta bir takım seyyar benekler görmelerinin sebebi nedir? Şehabeddin Karafi bu suallerin hepsine cevap vermiştir.

...

Son sayfada:
...

Hülâsa İslâm tıb ve fenni Yunan ilmini kaybolduğu zaman ihya etmiş ve bu ilmi aydınlatarak onunla Avrupanın zifiri karanlık geceden farksız kurunu vustasına ışık salmış, nihayet Rönensansa kadar bu vazifeyi yapmağa devam etmiştir. İslâm ilmi Rönesans dediğimiz büyük hareketi vücude getirmeğe ve onu inkişaf ettirmeğe yardım ettiği için bu ilmin hâlâ bizimle yaşadığını söylemek yanlış olmaz.

17 Kasım 2007 Cumartesi

"İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri"

Prof. Dr. Fuat Sezgin 12 Nisan 2004 günü İstanbul'da Türkiye Bilimler Akademisi Konferansları çerçevesinde "İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri" başlıklı konferansında mühim açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca bu konferansın metni Türkiye Bilimler Akademisi tarafından neşredilmiştir.

Frankfurt, Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi, Arap-İslam Bilim Tarihi Enstitüsü direktörü olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, bunca senelik çalışmalarının hedefinin ne olduğunu şöyle hülasa ediyor:
Ben bir kültür dünyasına mensubum. Bu kültür dünyasına yüzyıllardır zulüm edildiğini, hakkının yendiğini, asla layık olmadığı bir şekilde aşağılandığını gördüm. Bu kültür dünyasını, hakikaten olduğu gibi dünyaya tanıtmayı amaç edindim kendime. Bu amacın bir bölümü bilimsel, dünya bilimine bir şey katmak; fakat bir diğer bölümü koskoca bir insan topluluğuna kaybetmiş olduğu kendine saygıyı, kendine güveni, insan cemiyetindeki yerini hatırlatarak iade etmek olmuştur. Bunun için de çalıştım.
Aşağılık hissine dair şunları söyler:

Batı dünyasının bugünkü üstün durumu birçok Müslüman da ve özellikle Türklerde adeta bir aşağılık duygusu uyandırıyor. Ortada gözden kaçmayacak bir gerçek var ki, o da bir çok Türk aydını, Batı dünyasına ulaşabilmenin çaresini Türk toplumunu dinden kurtarmakta buluyor. Ben altmış yıllık çalışmam sırasında her gün biraz daha fazla İslâm uygarlığını tanımanın ve tanıtmanın Batı dünyasına ulaşma davası bakımından en sağlam, daha doğrusu tek yol olduğuna inandım. Bugünkü bilgime göre genç Batı uygarlığını İslâm uygarlığının değişik coğrafi ve iktisadi şartlar altında gerçekleşen devamı olarak görüyorum.

Sezgin konferansta İslam dünyasının bilime yaptığı katkıları matematik, kimya, coğrafya, astronomiden misaller vererek aktardı. Ayrıca İslam dünyasındaki bilimin Avrupa'ya nasıl ulaştığını da izah etti.

Konferansa katılamadım, ancak konferans metnini okumak da ayrı bir zevk verdir.

İhtiyacımız olan ne olduğumuzu bilmek ve yolumuza devam etmek.

1 Kasım 2007 Perşembe

"Batı ve Dünya"

Arnold Joseph Toynbee'nin "The West and the World" kitabında, Rusya, İslam dünyası, Hindistan ve uzak Doğu'nun Batı ile yaşamış olduğu tecrübeler ele alınmaktadır. Kitaptan bazı alıntılar:

Batı'da, elbette, yanlış ve şüphelerle beslenen bir çok ideal ve kurum var; milliyetçiliğimiz gibi mesela. Türkler ve onlarla birlikte bir çok Müslüman halk bu fikirden diğer Batı halklarına nazaran daha kötü etkilenmiştir.
...
Ve ümit edilmeliki, her ne pahasına olursa olsun, İslam dünyasında yer alan, bu Batı kaynaklı siyasi hastalığın yayılması, geleneksel İslam birliği inancının gücüyle etkisiz hale getirilecektir.

Biri kendi geleneksel teknolojisini terk ederek yabancı bir teknolojiye adapte oluyorsa, hayatın teknolojik boyutundaki bu değişiklik, sadece bu boyutla sınırlı kalmayıp, tüm geleneksel kültürü değiştirene kadar devam edecek ve yabancı kültür, yabancı teknolojinin girdiği kültürel savunma alanında oluşturulan boşluklardan yavaş yavaş girerek tamamıyla içeri girmeyi başaracaktır.


Batı, Uzak Doğu halkına Batı hayat tarzını, din ve teknolojisiyle birlikte bir bütün olarak vermek istedi ve bu atak sonuç getirmedi. Oyunun ikinci bölümünde ise şunu gördük; Batı, aynı Uzak Doğu halkına, Batı medeniyetinden dinin içerisinden çıkartıldığı ve din yerine teknolojinin merkezi unsur yapıldığı, seküler bir kısım sunmuştur. 17. yüzyılın sonlarında bizim medeniyetimizin dini esaslarından ayrılmış olan bu teknolojik parça, zamanla din dahil teknolojisi ve herşeyiyle bir bütün halinde Batı hayat tarzını daha önce reddetmiş olan Uzak Doğu'ya nüfus etmeyi başarmıştır.

Batı hedefine ulaşmak için yılmamış ve her seferinde farklı senaryolarla dünyanın karşısına çıkmıştır. Batı kendi gibi olmayan herşeyi silip yerine kendi benliklerini kazımak istemiştir. Bugün bu, masum bir oyuncak gibi gözüken teknoloji ile yapılmaktadır. Bakalım yarın önümüze neler gelecektir.