Tarım, medeniyetlerin teşekkülünün tedkikinde ele alınması gereken en önemli konulardan biridir. Sosyolog Baykan Sezer, Doğu-Batı İlişkileri Açısından Batı Tarımı [1] adlı kitabında tarım konusunu tarihi altyapısıyla işlemiştir. Kitapta, tarımın Doğu ve Batı için ne ifade ettiği ve bu ikisi arasındaki irtibatta rolünün ne olduğu ele alınmıştır. Kitaptan yapacağım iktibasları arabaşlıklar ekleyerek sunacağım:
[...] Doğu-Batı farklılaşması günümüzden ya da başka deyişle endüstriden önce başlamış ise bu farklılığın kaynağını da tarım kesiminde aramak gerekecektir. s.7
Avrupa ve Asya’da toprak...
Gerçekten de Avrupa ve Asya’da toprak, tarımın doğuş dönemlerinde önemli rol oynayacak ayrılıklar göstermektedir. Asya ve Avrupa arasında toprak konusunda görülen birinci fark, Asya’da toprakların Batı’ya göre daha geniş bir alana yayılmasıdır. İkinci önemli fark ise, Avrupa’da eş değer ve verimde toprakların bulunması ve Asya’ya göre beslenecek insan nüfusu ile karşılaştırılınca verimli torakların fazla (yeterli) olmasıdır. Avrupa’da geniş orman alanlarının bulunması, önemli nüfus yoğunlaşmalarını engellediği gibi aynı zamanda verimli toprak elde edilmesi sorununu da ormanların yakılması sonucu kolayca çözümleme imkanı vermektedir.
Asya toprakları, genişliğine karşılık verimlilik ve beslenme gücü bakımından Batı’ya oranla aynı eş değeri göstermemektedir. Asya, bereketli topraklarla birlikte verimsiz çöl ve bozkırlarla da bölünmektedir. Asya topraklarında görülen bu verim farklılıkları, beslenme imkanlarına göre bir nüfus fazlasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Doğu’da bereketli topraklar insanlar arasında bir çekişme konusu olurken Batı insanı, en azından başlangıçta, bu sorunu aynı şiddetle tanımamıştır.
[…]
Tarım öncesi insanlar, avcılık ve toplama ekonomisi ile beslenmelerini sağlıyorlardır. Ya da başka deyişle bitki ürünlerinden yararlanmayı daha başlangıçta biliyorlardı. s.8
Tarım uğraşısı...
Tarım uğraşısı, insanlığın ulaştığı en önemli aşamalarından birisidir. İnsanlar, doğa ile olan ilişkilerinde doğayı kendilerine göre düzenlemede ilk başarılarını tarımla kazanmışlar ve doğanın basit birer uydusu olmaktan çıkmışlardır. Yine tam yerleşik yaşam imkanı da, ancak tarımla doğabilecektir. Tarım uğraşısı, ürününü uzun süre sonra vermektedir. Yaşayışlarını ileride elde edilmesi muhtemel bir sonuca göre düzenleyebilmeleri insanlara örgütlenmeleri konusunda da geniş imkanlar getirmiştir.
Bu arada tarıma geçiş, o günkü koşullar içinde insan toplulukları arasında büyük bir zenginlik farkının doğmasına yol açmıştır. Yine Asya’da bereketli toprakların sınırlı olması sonucu tarım dışında kalmış toplulukların tarıma geçebilmeleri için tek yol, tarım yapılan toprakları ele geçirmeleri olmuştur. Bu nedenle tarıma açılan topraklar, Asya’da büyük bir çekişme konusu oluşturmuştur. s.9
Avrupalı çiftçi...
Avrupalı çiftçi için toprağın tükenmesi olayı, Doğu’da olduğu gibi önemli bir sorun oluşturmayacaktır. Avrupa toprakları üzerinde büyük verim farklılıklarının bulunmaması nedeniyle çiftçi toprağını kolayca bırakabilmekte ve başka topraklar üzerinde tarım üretimi ve uğraşılarını sürdürebilmektedir. s.9-10
Doğulu çiftçi...
Doğu için durum daha değişiktir. Aynı eş verimlilikte boş toprakların olmaması nedeniyle Asya’da çiftçiler, sorunlarını kendi yerleşme bölgelerinde çözmek zorunda kalmışlardır. Bu da, ancak sürekli toprak taşıyan ve böylece toprağı yenileyen ırmak boylarındaki ovalarda mümkün olmuştur. Tarihte ilk büyük yerleşik tarım uygarlıkları da bu bölgelerde görülecektir. s.10
Doğu'da askerî ve siyasî oluşum...
Toprağın aralıksız dinlenemeden her yıl üzerinde yaşayan halkı beslemesi zorunluluğu, söz konusu insan topluluklarının vardıkları ekonomik ve toplumsal aşamanın değil, bereketli toprakların Doğulu halklarca paylaşılamamasının sonucudur. [...]
Bu dış baskılara karşı gösterilen tepki ise, ortak bir savunma birliği ve büyük savunma yapılarıdır. Böylelikle Doğu’da büyük toplum birimlerinin ve büyük kamu işlerinin ilk nedeni önce askerî ve siyasî olmuştur. s.11
Avrupa tarımındaki açmaz ve çözümü...
Avrupa'daki koşullar da zamanla değişikliğe uğrayacak ve başlangıçta karşılaşılmayan iki olay Avrupa halklarının karşısına çıkacaktır. Bu olayların birincisi, nüfusun hızla artışının ekonomi üzerinde artık şiddetli baskı yapmaya başlamasıdır. Avrupa tarımı da artık bir çelişki karşısındadır. Bir yanda üretim sınırlı kalmıştır. Öte yanda üretimin bu sınırlılığı karşısında nüfus hızla artmaktadır. Bu durumda ise Batı için tek çıkar yol, yeni toprakların tarıma açılmasıdır. Fakat yeni toprakların tarıma açılması konusu da, başlangıçta gösterdiği özelliklerden ayrı bir anlam taşımaktadır. Artık amaç, yurtlarındaki toprakları dinlenmeye bırakırken bu bırakılan toprakların yerine yeni üretim alanlarının aranması değil artan beslenecek boğaz sayısı karşısında yeni ek toprakların bulunmasıdır. Kısacası Avrupa toprağı da, bu yeni dönemde yeterince dinlenebilme imkanlarını yitiriyordu. Giderek artık Avrupa'da tarıma elverişli toprakların sınırına varılıyordu. Eş değerde toprakların bitip tükenmeden süresiz çoğaltılması imkansızdı.
Bu yeni koşullarda Batı'da ekonomik birliğin korunması ile birlikte geniş toprakları işleyebilmek zorunluluğu ve üretime açılan bu yeni toprakların verim durumu, daha ileri bir teknik düzeyi gerektiriyordu. Fakat Batı'daki gelişme çizgisi, böyle bir çözüme engeldi. Batı, tam bir çıkmaza girmişti. Nüfus sorununu sürekli savaşlarla çözmek zorunda idi. Aralıksız olarak kendi kendisini yıkıp tekrar yenilemek durumundaydı. Batı'nın bu söz konusu açmazınına da çözüm Doğu'dan gelmiştir.
Doğu tarımda üretimin üretim güçlerinden bağımsız askerî ve siyasî alanlarda oluşan güçlerin müdahalesi sonucu artması nedeniyle üretim güçlerinin mülkiyeti dışında bir artı-ürünün ya da başka deyişle bir üretim fazlasının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu söz konusu artı-ürün, Batı için bir çıkış yolu olmuştur. s.12
Doğu'da sunî sulama...
Yerleşik Doğu tarım uygarlıklarında üretim için köyün çabası artı merkezî Devlet'in yüklendiği sunî sulama işleri gereklidir. Bu olay da, Doğu'da köy ekonomisinin kendi kendisine yeterli olduğu kuramını çürütmektedir. Ve bu nedenle de yerleşik Doğu tarım uygarlıklarında Devlet'in üretim fazlasına el koyması bir iç yağma biçiminde olmamakta, bir görev karşılığı olmaktadır. s.15-16
Doğu Devletlerine despotizm suçlamaları...
Doğu'daki tarım, bizlere kapalı köy ekonomisi izlenimini verebilecek biçimde dar bir çerçeve içinde kalmaktaydı (Temeli olabilecek tek ekonomi, köy ekonomisinde bir merkezileşme olayı görülmeden Doğu Devletlerinin kendilerini besleyecek gelirleri tek elde toplayabilmesi de, kendilerine despotik Devlet suçlamalarının yöneltilmesine yol açacaktır). Ancak bir toplumda Devlet kurumunun varlığı, mutlaka belli bir toplumsal göreve ve ekonomik temele işaret eder. Doğu'da toprağın savunulması zorunluğu sonucunda ileride Devlet'in çekirdeğini oluşturabilecek askerî bir örgütün bulunması ve bu örgütün ırmakların denetim altına alınması ve sulama işlerinin düzenlenmesiyle üretimde de bir toplumsal görev kazanıp Devlet'e dönüşmesi bu yanlış anlamaların (despotizm suçlamaları) kaynağını oluşturmaktadır. Klasik Batı şemasını uygulamak, burada güçlüğe uğramaktadır. Devlet örgütü, kendi biçimini ekonomik ilişkilerin bir yansıması olarak kazanmamaktadır. s.17
Doğu ve Batı Devletlerinin tarım üretimindeki yeri...
Üretimin fizik ve toplumsal koşullarını hazırlayan Devlet, üzerinde üretim yapılan toprağın çıplak mülkiyetine sahip bulunuyordu. Üretimin teknik ve ekonomik yönünü yürüten üretici halk ise, aynı toprağın tasarruf hakkını elinde tutuyordu. Ve bu tasarruf hakkı tek bir koşulla, üretimin sürdürülmesi koşuluyla mutlak olmaktaydı. Devlet, anak üretimi aksatan ya da durduran köylünün elinden toprağı işleme hakkını alabilmekte ve yerine başka çiftçileri yerleştirebilmektedir. s.18
Batı'da ise durum çok daha değişik olmuştur. Batı topraklarının gösterdikleri özellikler sonucu çiftçi halklar, doğrudan ve kendi çabalarıyla tarıma geçebilmişlerdir. Üretim imkanlarını çiftçilerin kendileri dışında hiç bir güce borçlu olmamaları yüzünden Batı'da toprakta da özel mülkiyet görülecektir. s. 19
Endüstri toplumunun açıklama ve tanımlamaları...
Endüstri toplumları belirleyici olduğu kapitalizm dönemi ve sonrası için geniş açıklamalar ve tanımlamalar bulunurken daha önceki aşamalar konusunda sahip olduğumuz bilgilerimiz için aynı yargıda bulunmak mümkün değildir. Kölelik ya da feodalizm konusunda bilgilerimiz genel bir uygarlık kuramı oluşturmamızda yetersiz kalmaktadır. Asya tipi üretim biçimi (ATÜT) konusu ise açıkca ihmale uğramıştır. Fakat özellikle kölelik konusunda hiç bir açıklık bulunmamaktadır. s.25
Batı uygarlığı ancak Doğu-Batı ilişkilerinde söz konusudur. Durum böyle iken Batı uygarlığı gelişmelerini kendi sınırları içinde anlatmak çabasına düşünce endüstri öncesi dönemde tek zenginlik kayağı olan tarıma önem verilmiş; ancak tarım Batı'da kendisine yüklenmek istenen görevi yerine getirememiş olduğu için açıklamalarda belirsizlikler ortaya çıkmıştır. s.26
Batı ile Doğu başlangıçta aynı sorunlarla karşılaşmışlar, fakat ayrı ayrı çözüm yolları getirmişlerdir. [...] O günlerdeki ilkellik ve doğa koşullarının etkinliği bu farklılıkların doğmasına yol açmıştır.
Asya ve Avrupa toprakları arasındaki fark...
Asya ve Avrupa toprakları arasındaki birinci fark, [....] Asya'da toprakların geniş düzlükleri kapsamasıdır. Bu farkın insanlar üzerindeki etkisi, Doğu'daki geniş bozkırların küçük insan birimleri arasında alış-verişleri mümkün kılmasıdır. Aynı dönemde Avrupa'daki sık ormanlar ise insanları birbirlerinden koparmıştır. Bu yüzden Asyalı değişik toplum birimlerinin deneylerinden yararlanabilir ve yine karşılaştığı zorlukları ortak bir çaba içinde değişik toplum birimlerinin elbirliği ile çözebilirken Avrupalı bu imkanlardan yoksun kalmıştır. Orman içlerinde kaybolmuş Avrupalı kendi deneyleriyle yetinirken sorunlarını da bulunduğu yerede ve tek başına çözmek zorunda kalmıştır. s. 26-27
Yunan uygarlığı...
Batı'da yerleşik tarım uygarlıklarının doğuş koşullarının eksiksiz bulunmaması üzerine Yunan uygarlığının Doğu uygarlığı ile olan ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Yunan uygarlığı, Doğu deneylerinden yararlanan ve doğu uygarlığını aşan bir aşama olarak tanımlanmaktadır. Yakın-Doğu uygarlıkları ilkel toplumlardan sınıflı toplumlara geçiş biçimlerinden birisidir. Yunan uygarlığı ise sınıflı bir toplumdur. İlkel toplumlardan Yunan uygarlığına geçilirken açıklamada karşılaşılan zorluklar araya geçiş dönemi olarak Yakın-Doğu uygarlıklarının sıkıştırılmasıyla çözümlenmek istenirken daha başlangıç dönemlerinden itibaren Batı'ya böylece bir üstünlük de tanınmış oluyordu. Bu yanıltıcı ve yanıltıcı olduğu kadar da yaygın bir görüştür. Yaygın olmasının temel nedeni, Yunan uygarlığının doğuşunun Doğu uygarlıkları ile olan ilişkisidir. Fakat bu ilişki hem yanlış yorumlandığı gibi hem de bu yorumdan çıkılarak Bat'nın daha baştan üstünlüğü gibi yanlış sonuçlara varılmaktadır. s.28
Yunan uygarlığının ve bu uygarlık çerçevesi içinde Yunanlının zenginliği dillere destandır. Fakat aynı şeyi Yunanistan için söyleyebilmemiz güçtür. Aynı görüşü çağdaş Yunanlı yazarlar da paylaşmaktadır. Herodote'da "Yunanistan yoksullukla süt kardeş" (VII, 102) [2] olarak tanıtılmaktadır. Bir V. yüzyıl şairi ise bize köy yaşantısıyla iilgili daha geniş bilgi vermesine karşılık tahıl üretimine değinmemekte ve "arılar, kuzular, zeytinlikler arasında geçen tasasız iyi basit-adî bir yaşam" diye söz etmektedir. Yunanistan'da toprak-altı zengindir. Ama buna karşılık dağlık ve kayalık bir ülkedir. Başka değişle toprak-altının zenginliklerine karşılık toprağın kendisi çok daha az cömerttir. Tarıma elverişli topraklar çok sınırlıdır. Bu nitelikleriyle Yunanistan Avrupa'nın genel görüntüsünün dışında kalmaktadır. Söz gelişi Orta Avrupa'da karşılaştığımız gibi kesintisiz bir ekin alanı yerine daha çok üzerine bir çok vahanın serpiştirildiği bir çölü anımsatmaktadır. Böylece bir anlamda boşlukta ve çevresi ile bağlardan yoksun ve toprağı üzerinde kendi kendisine yetmek zorunda olan Yunanlı ile karşılaşacağız. s. 29
Devamı var...
Referanslar:
[1] Baykan Sezer, Doğu-Batı İlişkileri Açısından Batı Tarımı, İstanbul, 1990.
[2] Herodotus tarihinin ingilizce tercümesinde bu ifade "in Hellas poverty is ever native to the soil" olarak geçmektedir (A.D. Godley, Herodotus, London, 1938, Cild III, sahife 405). Başka bir tercümede "Greece has ever been the child of poverty" olarak geçmektedir (W. Beloe, Herodotus, London, 1830, Cild II, sahife 345). Bir diğer tercümede "Poverty has ever been familiar to Greece" olarak geçmektedir (Hanry Cary, The Histories of Herodotus, 1899, sahife 398). Türkçe tercümelerde ise "Yunanistan yoksullukla süt kardeştir" (Müntekim Öktem, İstanbul, 2006, s. 551) ve "Helenlerin hepsi fakirdir" (Eski Yunanca Aslından Trc. Furkan Akderin, İstanbul, 2007, s.550) şeklinde geçmektedir.
[2] Herodotus tarihinin ingilizce tercümesinde bu ifade "in Hellas poverty is ever native to the soil" olarak geçmektedir (A.D. Godley, Herodotus, London, 1938, Cild III, sahife 405). Başka bir tercümede "Greece has ever been the child of poverty" olarak geçmektedir (W. Beloe, Herodotus, London, 1830, Cild II, sahife 345). Bir diğer tercümede "Poverty has ever been familiar to Greece" olarak geçmektedir (Hanry Cary, The Histories of Herodotus, 1899, sahife 398). Türkçe tercümelerde ise "Yunanistan yoksullukla süt kardeştir" (Müntekim Öktem, İstanbul, 2006, s. 551) ve "Helenlerin hepsi fakirdir" (Eski Yunanca Aslından Trc. Furkan Akderin, İstanbul, 2007, s.550) şeklinde geçmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder