2 Mart 2009 Pazartesi

"İslam’ın Tıp Bilimine Unutulmuş Katkıları"

İslam bilim tarihi araştırmaları son on yılda epey hız kazandı. Kütüphanelerin tozlu raflarındaki yazmalar gün ışığına çıkarılıyor ve farklı dillere tercüme edilerek araştırmacıların istifadesine sunuluyor. Bu eserler sayesinde elde edilen veriler şaşırtıcı sonuçlar doğuruyor. Özellikle Batı’daki rönesansın kaynağıyla ilgili önemli bilgiler sağlıyor.

Acaba tıp sahasında İslam medeniyetinin katkıları hangi seviyededir? Bu sorunun cevabını bulmak isteyenler Peter E. Pormann ve Emilie Savage-Smith’in 2007 senesinde neşredilen Medieval Islamic Medicine eserine müracaat edilebilirler. Konu hakkında kısaca fikir elde etmek için tercümesi sunulan Ingrid Hehmeyer* ve Aliya Khan** tarafından yazılmış “Islam’s Forgotten Contributions to Medical Science” (Canadian Medical Association (CMAJ), cild 176, sayı 10, s. 1467-1468, 2007) makalesine bakılabilir.  

İslam’ın Tıp Bilimine Unutulmuş Katkıları

Tıp bilgisinin tarihî seyri, insanlık tarihinin bazı eski yazmalarında izlenebilir. Ancak tıp bilimindeki ilerlemeler için İslam’ın yükselmesiyle verimli bir dönem ortaya çıkmaktadır. Batılı bilginlerin büyük bir kısmı İslam dünyasındaki hekimlerin tıp bilimine katkılarını küçümsemektedir. Ekseri görüşe göre, bu hekimler Yunan biliminin Rönesans bilginlerine taşıyıcılarıdır. Halbuki edinilen bilgiler aksini göstermektedir.

Mesela, 11.yüzyıl Irakta yaşamış bilim adamı İbnü’l-Heysem, Latince’de Alhazen, insan görmesi konusunda köklü bir anlayış geliştirdi. Antik Yunan’ın “gözlerden çıkan ve nesnelerin algılanmasını sağlayan optik tayf” görüşü, gözün bir optik enstrüman olduğu bilgisiyle değişti. İbnü’l-Heysem’in gözün detaylı anatomi tanımı, onun ışık ışınlarının farklı yoğunluktaki ortamlardan geçerken yansımasıyla açıklanan görüntü oluşumu teorisinin temelini oluşturmaktadır. İbnü’l-Heysem esas itibariyle yeni olan bu teoremini deneysel gözlemlerinden çıkardı [1]. Kitabü’l-Menâzir kitabı 12.yüzyılda Latince’ye tercüme edildi ve  17. yüzyıla kadar hem İslam dünyasında hem de Avrupa’da üzerindeki tetkikler devam etti [2].

13.yüzyıl Suriyeli hekim İbnü’l-Nefis insan bedenindeki kan dolaşımını tekrar ele aldı. Bu alanda yaygın kabul görmüş bilgiler, 1000 yıldan fazla zaman önce Yunan hekimler tarafından sağlanmıştı. Ancak, onları büyük bir hataya sevk eden şey, kanın vücuda pompalanmadan önce kalbin sağ karıncığından sol tarafına nasıl aktığıydı. Galen’e (2.yüzyıl) göre, kan sol karıncığa septum’daki  (organı kısımlara ayıran perde şeklinde ince bölme) görünmez kanallar sayesinde ulaşmaktaydı. Organı parçalara ayırıp yaptığı incelemeden elde ettiği delile dayanarak, İbnü’l-Nefis karıncık seprum’un sert, geçirgen olmayan yapısını tarif etti. İçinde kanalların olmadığına açıklık getirerek şu sonuca vardı: Sağ karıncıktaki kan ciğerler yoluyla sola taşınıyor olmalıdır [3, 4]. İbnü’l-Nefis’in akciğer dolaşımının tarifi insan anatomisini ve fizyolojisini anlamada bir devrimdi. Varolan bilgilerin değerlendirilmesi ve kendi gözlemlerine göre yanlış olan bilgilerin reddedilmesinin gerekli olduğunu gösterdiğinden, onun tıp çalışmalarına yaklaşımı zamanındaki bir bilim adamı için ibret vericiydi. Böylece Yunanlılardan miras kalan tıp bilgisini ilerletmiş oldu. 

10.yüzyıl Endülüs hekimi Ebû Kâsım ez-Zehravî şüphesiz zamanındaki cerrahlık teknolojisiyle sınırlanmıştı. Bilgisini ilerletmek amacıyla, cerrahî prosedürleri tanımladığı ve gerekli cerrahî aletlerin – bunların birkaçı kendi tarafından tasarlanmıştır- detaylı resimlerini deneyimlerine dayanan gözlemleri ve yorumlarıyla birlikte verdiği bir kitap yazdı. ez-Zehravî’ye cerrahlığı, hacamatçılara ve berberlere bırakılmış bir uygulama olacağı yerde, bilimsel tıbba entegre ettiğinden minnettarız [5, 6]. 

Abulcasis ve Albucasis olarak bilinen ez-Zehravî’nin çalışmaları ortaçağ ve modern Avrupa’nın ilk devirlerinde tıp biliminin ortaya çıkmasında derin etkileri vardır. Buna rağmen, asırlarca Arapça’dan Latince’ye tercümelerin kalitesi ve beraberindeki resimler memnun edici değildi. ez-Zehravî’nin eserlerinin Latince tercümelerindeki alet tasvirlerine bakıldığında onun aletlerinin yapısının tam anlaşılmadığı ortaya çıkıyor. 14. yüzyıldaki böyle yanlışlıklar gösteriyor ki Batı dünyası İslam dünyasının hekimlerinden çok şey öğrenmişlerdir. 

Kitabının girişinde ez-Zehravî, cerrahide iyi tatbikatın sağlam anatomi bilgisi gerektirdiğine işaret etmektedir [7]. Müslüman inancına mensup olduğunu da vurgulamaktadır. ez-Zehravî, bir çok meslektaşı gibi, anatomi tahsilini sadece mesleki ilerleme için bir zaruret değil, aynı zamanda Allah’ın yaratmasının hikmetini ve özellikle Allah’ın yarattıklarının en üstünü olan insanın mükemmelliğini anlamada bir araç olarak düşünmektedir [8]. Bu şekilde düşünme, en iyi olarak “Anatomi bilimi ile uğraşanın Allah’a inancı artar.” [9] diyen Avrupalıların Averroes diye bildikleri 12.yüzyıl Endülüs bilgini İbnü’r-Rüşd tarafından ifade edilmiştir. (Kâtip Çelebi Keşfü'z-Zunûn isimli eserinde Anatomi İlmi başlığında İbn Sadri'd-dîn'den şunları aktarmaktadır: " Bu ilim (Anatomi ilmi) canlının organlarının ayrıntılılarını, bunların dizilişinin niteliğini, bunlara yerleştirilen yaratılış mucizelerini ve kudretin belirtilerini bilmektir, bu sebepten denmiştir ki astronomiyi ve anatomiyi bilmeyen kişi, yüce Allah'ı tanımada yetersiz kalır".[10]) Fakat, insan bedeninin anatomik incelemesi, bedenin parçalanmasını gerektirdiğinden, tartışmaya açık bir konudur. Bazı bilginler, özellikle kimi din bilginleri, Allah’ın en şerefli mahlukunun tahrip edilmesinden dolayı bu uygulamaya karşı gözükmektedir. Diğer yandan tıbbî metinler, özellikler 12. ve 13. yüzyıla ait olanlar, hayvan ve insan teşrihine sıklıkla referans verir ve uygulamaların detaylı tasvirlerini içerir.      

İnsan bedeninin kesilmesinin ihtilaflı bir mesele oluşu bir yana, burada dikkate değer nokta, tartışmaya katılanların görüşlerini gizleme ihtiyacı hissetmemeleridir. Bu, İslam’ın ilk devirlerindeki entelektüel açık fikirliliğin sadece bir örneğidir. Yeni fikirlerin kabulü, 9.yüzyıldan itibaren Arapça’ya yapılan sistematik çeviriler aracılığıyla İslam topraklarına giren Galen’in yazmaları gibi İslam öncesi dünya mirasını içerdi. Benzer şekilde, Müslüman olmayan, özellikle Yahudi ve Hıristiyan bilim  adamları tarafından büyük gayretle çalışılan antik miras, bilimsel toplumda önemli rol oynadı. Açık ve inançlara saygılı atmosfer, insanları tartışmalarda söz almaya, fikirlerini paylaşmaya ve sorular sorarak ve delilleri araştırarak yeni bilgiler aramaya sevk etti.

* Ingrid Hehmeyer: Ryerson Üniversitesi, Tarih Bölümü, Bilim ve Teknoloji Tarihinde Yardımcı Doçent.
** Aliya Khan: McMaster Üniversitesi, Endokrinoloji ve Geriatri Bölümü Profesörü

Referanslar

1. Russell GA, The emergence of physiological optics, Editör R. Rashed, Encyclopedia of the history of Arabic science, vol. 2, London and New York: Routledge; 1996. s. 672-715. [s. 676, 686-99]

2. Editör R. Rashed, Geometrical optics, Encyclopedia of the history of Arabic science, vol. 2, London and New York: Routledge; 1996. s. 643-71. [s. 661] 

3. M. Ullmann, Islamic medicine (Islamic Surveys II),  Edinburgh: University Press; 1997. s. 68f.
4. Meyerhof M. Ibn an-Nafis und seine Theorie des Lungenkreislaufs. Quellen und Studien zur Geschichte der Naturwissenschaften und der Medizin 1935; Arapça metinde 4:37-88 ve 22 sayfalar [Arapça metinde 12f].

5. S. Hamarneh, Drawings and pharmacy in al-Zahrawi's 10th-century surgical treatise, United States National Museum Bulletin 1963;228:81-94. (Contributions from the Museum of History and Technology, Paper 22.) [s. 83-7]

6. M. Ullmann, Islamic medicine (Islamic Surveys II), Edinburgh: University Press; 1997. s. 44f.

7. Al-Zahrawi. Ed. ve Trc. Spink MS, Lewis GL, Albucasis on surgery and instruments(Publications of the Wellcome Institute of the History of Medicine, new series, XII), London: The Wellcome Institute of the History of Medicine; 1973. s. 2-5.

8. SH. Nasr, Islamic science - An illustrated study, Westerham, Kent (UK): World of Islam Festival Publishing Company; 1976. s. 162f.

9. Ibn Abi Usaybi‘a, Editör A. Müller, "Uyun el-enba’ fi tabakat el-etibba". Cairo ve Königsberg:  Selbstverlag; 1882-84, vol. 2. s. 77, satır 13-14 .

10. Kâtip Çelebi, Keşfü'z-Zunûn an Esâmi'l-Kütübi ve'l-Fünûn, Trc. Rüştü Balcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2007, Cild-1, s. 363.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder