Bilim tarihinin en çetrefilli meleselerinden biri de İslam Medeniyeti'ndeki bilimsel aktivitelerin ne zaman ve niye azalmaya başladığıdır. İslam Dünyası'ndaki milyonlarca yazma eser (manuscript) üzerinde henüz inceleme yapılmadığı düşünülürse, meseleyi tamamen vuzuha kavuşturmak için böyle ilmî çalışmaların neticelerinin ne kadar ehemmiyetli olduğu ortaya çıkar.
Osmanlı'nın bilim eğitiminden kopmasına temas eden İsmet Berkan'ın (01/11/2009, Radikal) yazısını beraber inceleyelim.
Ebussuud Efendi'nin (v. 1574) medreselerde matematik ve geometri okutmanın gereksizliğine kani olduğu gerçeği pek yansıtmıyor. Şöyle ki "Osmanlı medreselerinde Kelâm sahasında okutulan Taftazanî'nin Şerhu'l-Mekâsıd, Cürcanî'nin Şerhu'l-Mevâkıf, Ali Kuşçu'nun Şerhu't-Tecrid gibi kelâm eserleri önemli geometrik bilgiler ihtiva ettiklerinden anlaşılmaları için ciddi bir geometrik bilgi seviyesi gerektirmektedirler. Nitekim Osmanlı medreseleri'nin ders programlarında geometrinin, bağımsız olarak okutulmasının yanısıra, ismi geçen kelâm eserleri mutalaa edilirken de okutulduğu görülmektedir" [1]. Ebussuud Efendi'ye atfedilen böyle bir düşüncenin pratiğe geçmediği; en azından Kelâm derslerinde okutulan eserlerin muhtevasından anlaşılmaktadır.
Osmanlı medreseleri müfredat programlarını zikreden eserlere baktığımızda mesele daha da netleşmektedir. Mesela, Fransa devleti tarafından İstanbul’daki sefiri Marquis de Villeneuve’den mevzu ile alakalı bir kitap yazması istendiğinde, Reisülküttâb Mustafa Efendi’nin damadı ve kendi talebesi Ebubekr Efendi’nin haber vermesi üzerine 1741 senesinde Kevâkib-i Seb’a kaleme alınmıştır. Bu eserde hendese, hisab ve hey’et hakkında şunlar yazmaktadır: “Şerh-i Mevâkıf ve Mekâsıd her ne kadar kelâm ilmiyse de âlet ilimlerin cümlesini, hikmet, hey’et, hendese ve hisâbı zikreder… İktisar rütbesinde hendese ilminden Eşkâl-i Te’sîs adlı bir kitap vardır; onu okurlar. Ondan sonra istiksâ rütbesinde delilleriyle Öklidis kitabını okurlar. Hisabda dahi iktisâr rütbesinde Bahâiyye [2] vardır; onu okurlar. Üzerine Ramazan Efendi ve Çulli’si dahi takrir olunup iktisâdın yukarı rütbesine yakın olur. Hey’et ilmi hayalden ve faraziyattan ibaret olup hendeseye nisbetle güçce olduğundan onu sonraya alıkoyup müstakillen ders ederler” [3]. İshak b. Hasan et-Tokadî’nin (ö.1689) Nazmu’l-‘Ulûm adlı Türkçe manzum risalesinde [4], Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ö. 1780) Tertîb-i ‘Ulûm adlı eserlerinde ve Nebî Efendizâde’nin (ö. 1786) Kasîde fi’l-Kütübi’l-Meşhûre fi’l-‘Ulûm adını taşıyan kasîdesinde medreselerde okutulan hendese ve hisab ile ilgili kitap isimleri zikredilmektedir [5].
IRCICA'dan çıkan Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi (2 cild), Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü Tarihi (2 cild) ve Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi (2 cild) eserleri mutalaa edilirse, kısaca takdimi yapılan binlerce eserin bir ihtiyaca binaen yazılmış olduğu anlaşılır.
Zigetvarlı Tezkireci İbrahim Efendi ile Müneccimbaşı Şekibî Mehmed Efendi arasında geçen konuşmanın devamını İbrahim Efendi şöyle aktarmaktadır: "Kullanılışını gösterdiğimde, Uluğ Bey Zîci'ne ve başka zîclere takvimlerini uyguladığında çok hoşlanıp daha sonra istinsah ettiğimizde bize Mısır hazinesi kadar ihsanda bulunup, 'Bizi şüpheden kurtardınız; zîclerine iyice güven geldi' deyip çokça dua etti" [6]. Mübeccimbaşı'nın ilk anda 'Frenklerin buna benzer fodullukları çoktur' demesi şu manada olabilir: Avrupalıların bizden daha üstün ve hatasız bir zîc yapmaları ne hadlerine. Üstünlük psikolojisinden kaynaklanabilecek ilk tepkinin ardından Müneccimbaşı'nın ilmî bir olgunlukla meseleyi kabul etmesi gözardı edilmemelidir.
Osmanlı'da bilim üretiminin yavaşlaması üzerine Ekmeleddin İhsanoğlu şunları yazmaktadır: "Onyedinci yüzyıldan itibaren merkezî otoritenin zayıflaması, ortaya çıkan sosyal ve iktisadî çözülme, siyasî istikrarın bozulması, fetihlerin azalması, devamlı surette toprak kaybı, Avrupa'ya Amerikan gümüşünün bol akması ve imparatorluğun gelirlerinin azalması neticesinde, şartlar tedricen bilimin gelişmesine imkan vermemeye başladı" [7].
Bu bilgiler ışığında yazarın medreseler üzerinden yaptığı tesbitin ne derece doğru olduğu ortaya çıkmaktadır. Ortada bir vak'a var. Ancak bir iki kitap okumakla bunun izah edilemiyeceği kanaatindeyim.
Bir şeyleri yanlı(ş) ve eksik okumanın neticesi...
Referanslar
[1] İhsan Fazlıoğlu, “Euclides Geometrisi ve Kelâm”, Türkiye I. İslâm Düşüncesi Sempozyumu, 1996.
[2 ] Yazarına nispet edilen eserin orjinal adı Hulâsat el-Hisâb'dır. Eser hakkında detaylı bilgi için İhsan Fazlıoğlu'nun T.C. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'nde yazdığı ilgili maddeye bakılabilir. Ayrıca buradan pdf formatında indirilebilir.
[3] Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlm, Cild-I, İstanbul, 1997, s. 69,73.
[4] Bayram Özfırat, Tokatlı İshâk Efendi’nin Nazmu’l-ulûm, Nazmu’l-le’âlî ve Manzûme-i Keydânî adlı mesnevileri (İnceleme-Metin), Y. Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 2006.
[5] Cevat İzgi, a.g.e, s. 77-95.
[6] Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlılar ve Bilim, İstanbul, 2003, s. 168.
[7] Ekmeleddin İhsanoğlu. a.g.e, s. 40.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder