Ürgüplü Hayri Efendi'nin Şeyhu'l-İslamlığı ve Said Halim Paşa'nın sadareti yıllarında Japon İmparatoru Sultan Reşad'a hususi iki murahhas göndererek özetle şu teklifte bulunur:
"Japonya'da Hristiyan misyonerlerinin giriştiği yoğun faaliyet dolayısıyla dünya dinlerini tetkik ettirdim ve Japon halkının mizac ve geleneklerine uygun olan İslâm Dîni'ni beğendim; ancak bunun devlet marifetiyle değil de, halkın sağduyusuyla gerçekleşmesini tercih ederim; bu sebeple Osmanlı Devleti'nden salâhiyetli bir ilim heyetinin Japonya'ya gelerek mevzuu tetkik ve neticede İslâm'ı izah ile teklif etmesi uygun olur."
Sultan Reşad, Japon İmparatorunun bu teklifini sevinçle karşılar ve hemen Şeyhu'l-İslam Hayri Efendi'yi davet ederek gelen teklifi - mahrem olarak- bildirir. Bu arada meseleyi, İttihadçıların istihbarat teşkilatı olan "Teşkilat-ı Mahsusa" haber alır. Sadrazama bilgi verilir ve bu mühim teklif Sadrazam Halil Paşa'nın Çubuklu'daki köşkünde Şeyhu'l-İslâm'la Teşkilat-ı Mahsusa'ya mensub bazı kimselerce tetkik edilir. Bu toplantıda Şeyhu'l-İslâm Hayri Efendi, "Japonya'nın Müslümanlığı resmen kabulünün dünya üzerindeki tesiri, tahmin ve tasavvur edildiğinden daha muazzam olacaktır. Bu ihtimal bizi çok esaslı hazırlıklara sevketmelidir." diyerek, Japonya'ya gönderilecek heyet meselesine temas eder. Uzun müzakerelerden sonra Babanzâde Ahmed Naim Bey, Şair Mehmed Akif Bey, Ebu'l Alâ Mardin, İsmail Fennî Ertuğrul, Aksekili Ahmed Hamdi, Kastamonu mebusu İsmail Mahir, Veled Çelebi ve İzmirli İsmail Hakkı'dan müteşekkil bir heyetin Japonya'ya gönderilmesine karar verilir. Bilahare bu heyete Teşkilat-ı Mahsusa'nın ısrarıyla ve Rusça bildiklerinden bahisle Sadri Maksudî, Yusuf Akçura, Ağaoğlu Ahmed de dahil edilir.
Devrin hükümeti, Japonların teklifinin Ruslar üzerinde yapacağı müthiş tesir ve darbeyi düşünerek yapılan hazırlıkları güya gizli tutarken, Japonya'ya gönderilecek dinî-ilmî heyet meselesi birdenbire şekil değiştirir ve Talat Paşa'nın gayretiyle ortaya yeni bir fikir atılır!.. Bu yeni fikir, Japonya ile aramızda subay mübadelesidir. Evvela subay mübadelesi yapılacak, bu arada Japon diline âşina ilim adamları yetiştirilecek, gidip gelen subaylar Japon imparatorunun teklifinden doğacak siyasî ve askerî durumu inceleyecek, bilahare "hâdiseler müsaade ederse" dinî-ilmî heyet Japonya'ya gidecek!.. Bu gaye ile Petrev Paşa riyasetinde [reisliğinde] üç kişilik bir heyet Japonya'da dikilecek âbide meselesinin müzakeresi de bu seyahate bahane edilir. Heyet, sessiz-sedasız İstanbul'dan ayrılıp Japonya'ya varır ve Petrev Paşa'nın, salahiyetli bir heyetin, İslâmiyet'in Japonya'da neşri mevzuunda büyük başarı kazanacağı yolundaki ilk şifre-telgrafı İstanbul'a ulaştığında I. Dünya Savaşı'nın tezahürleri de görülmeye başlanır. Kısa bir müddet sonra da dünyayı kana boyayan Harb-i Umumi patlak verir ve böylece, hayırlı bir fırsat heba olup gider !...
İşte böyle, İttihadçılar her el attıkları yeri dağıttıkları gibi, bu işte de kendilerinden umulanı yapmışlar. Ve meseleyi hemen kendi çıkarları için kullanmaya çalışmışlar...
Sultan II. Abdulhamid daha 30 Temmuz 1908'de, ittihadçılar idareyi gasp ederken; "Türkiye'yi 10 sene idare edebilirlerse, bir asır idare edebildik diye sevinsinler" demiştir.