Sun'î lisân (artificial/constructed language) denildiğinde aklımıza ilk olarak Esperanto gelmektedir. Lâkin Esperanto’dan yaklaşık üç asır evvel, Bâleybelen dil bilgisi kitapları, sözlüğü ve kendisiyle yazılmış onlarca kitapla mevcuttu. Peki insanlar tabiî yollarla elde ettikleri lisânlar dururken neden yeni bir lisânın inşasına girişmişler? Yapma dillerin oluşturulma sebeplerinin başlıcaları şunlardır: Belli bir grup arasında bilgileri aktarmak ve farklı milletten insanların kolay öğrenebilecekleri bir dil vasıtasıyla haberleşmeyi kolaylaştırmak.
Bâleybelen…
Mustafa Koç Bâleybelen’in esaslı bir incelenmesini yaptı ve 2005 senesinde Bâleybelen – İlk yapma dil [1] başlıklı eseri neşretti. Eserde dilin grameri ve sözlüğü bulunmaktadır. Eserden özetlediğim bilgileri aktarıyorum.
Edirne’de doğan Muhyî-i Gülşenî (935-1013 / M. 1528-1604) burada Üçşerefeli ve Bayezid medreselerini tamamladı. Ardından öğreniminin son aşamasını Sahn-ı Seman’da tamamlamak için İstanbul’a geldi. Ebussuud Efendi ve Gelibolulu Sürurî gibi devrin meşhur ilim adamlarının derslerini takip etti. Gülşenî, Nakşî ve Ahrarî sufîleriyle irtibat kurdu [2]. Muhyî ile Ebussuud Efendi yakın ilişki içindeydi. Derslerine devam ettiği Ebussuud Efendi’yi övgüyle bahseden Muhyî onun hakkında şöyle demektedir: “İster tefsir, ister tevil ister ilm-i sûfiyeden o kadar nevâdir beyan ederlerdi ki eğer onları ömrümde tafsil edip tahrir edeydim, kifayet ederdi”. Ebussuud Efendi tarih düşürmedeki maharetinden dolayı Muhyî’ye “sâhib-i târîh” diye hitap etmekteydi [3].
Eserleri arasında Reşehât Tercümesi, Ahlâk-ı Kirâm, Şerh-i Hadîs-i Cibrîl, Şerh-i Hadîs-i Erbaîn, çeşitli Divan’lar ve Bâleybelen üzerine yazdığı eserler vardır [4].
Muhyî, kendisini “zebân-zede-i ebkemân” (dilsizlere dil veren) olarak tanımlamaktadır. Söz dizimi, Arapça esas alındığında “Lisânü’l-Muhyî” tamlamasına karşılık “Bâleybelen” karşılık gelir. Muhyî, Arapça tamlamanın karşılığı olan “Bâleybelen” ismini kullanmakta ısrarcıdır [5].
1805 senesinde Rousseau, Halep’te özel bir kütüphanede gördüğü ve mahiyetini anlayamadığı bir yazmanın giriş sayfasının kopyasını Hammer’e gönderdi. Hammer da fikrini almak için Silvestre de Sacy’e (1758-1838) gönderdi. Sekiz yıl sonra, Sacy Bâleybelen’i bir makalesiyle ilmi camiaya tanıttı. Ancak bu dilin kaybolmuş bir millete veya Doğu kabalistlerinin gizli bir dili olduğunu düşünmüştü. Büyük bir sabırla dili çözümlemeye uğraştı. Başka bir Doğu araştırmacısı Alessandro Bausani, Sacy’e atıflarla dile dikkat çekti. Bausani, bu dilin oluşumunu Fazlullah Esterabadî’nin kurucusu olduğu Hurufîlik ekseninde değerlendirdi. 1974 senesindeki eserinde, Bausani Bâleybelen’i ilk yapma dil olarak nitelemektedir. Bâleybelen’in Türkiye’de tanınması ilk olarak, 1966 senesinde Midhat Sertoğlu’nun Hayat Tarih Mecmuası’nda neşrettiği bir makaleyle oldu [6].
Osmanlı müelliflerinden, Hüseyin Kefevî Râznâme’sinde, Gelibolulu Âlî (1541-1600) Künhü’l-Ahbâr’da, Nev’îzâde Atâî (1583-1635) Şakaik zeyli Hadâku’l-hakaik’te ve Kâtip Çelebi (1609-1657) Fezleke’de Bâleybelen’e temas eder [7].
Muhyî oluşturduğu dil hakkında şunları dile getirmektedir: “Öyle müstakil bir dil oluşturdum ki böylesini ademoğlu yapmadı. Türkçe ve Farsça’yı bu dile aktardım, Arapça’nın dizilişini kullanarak bu binayı sağlamlaştırdım”.[8]
En az emek ilkesinin işletilmeye çalışıldığı Bâleybelen’de, Arapça’da bulunan tensiye (ikil), müennes (dişil), kural dışı çokluk şekilleri gibi yapılara yer verilmez. Kelime köklerinin belirlenmesinde ilham ve diğer dillerden yapılan alıntılar esas alınır. Bâleybelen’in söz dizimi Arapça’dan, kelime gruplarında Farsça’dan, genel yapı bilgisinde Türkçe ve Farsça’dan yararlanılmıştır. Ural-Altay, Hint-Avrupa ve Sami dilleri ayıklanarak Bâleybelen oluşturulmuştur. Bâleybelen’de kullanılan alıntı kelimeler düşük bir yüzdeyi teşkil etmektedir [9].
Muhyî bu dili oluştururken yazı ve konuşma dili olarak kullanılmasını göz önünde tutmuştur. Bundan dolayıdır ki, dili anlattığı eserde ses hadiselerine yer verir. Gramer kaidelerini anlattığı eserleri Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Kurallara verilen bol örnekler, Türkçe, Farsça ve Arapça karşılıkları ile birlikte verilir. Bütün gayretlerine karşı dilin yayılmasında yeterli imkana sahip olmadığının farkındadır [10]:
Gerçi kılmadı bu dâ’iye zemân
Ki irem ol deme ki cümle cihân
Bu dil ile diyeler işideler
Hukemâ-veş bu tarîka gideler
Bâleybelen’den birkaç örnek cümle:
Esperanto…
Esperanto ile ilgili bilgiler Edmond Privat’ın Esperanto at a glance [11] isimli eserinden alınmıştır. Eserin kapağında “Her millete kendi milli dili, insanlığa beynelmilel bir dil” sloganı bulunmaktadır. Aşağıdaki bilgiler eserin 9-10 sayfaları arasından derlenmiştir [12].
Leibniz’den (1646-1716) sonra birçok Avrupalı bilgin yapay dünya-dilleri sistemi oluşturmaya çalışmışlardır. Ancak bunların hepsi teorik ve pratik olmayan projelerdi. 1880 senesinde Johann Martin Schleyer’in “Volapük” dili tüm dünyada başarı elde etti ve böyle bir dilin oluşturulabileceğini ispatlandı. Lâkin bu sistem oldukça zordu, yapaydı ve mevcut dillere ve onların modern tekâmülüne yeterince önem vermemişti. Volapük iç hayata sahip değildi. Uzmanlar dilin değişimi üzerinde tartışmaları sürdürürken veya bu uzmanların büyük bir kısmı Esperanto olarak bilinen yeni sistemi ele alırken, birkaç yıl sonra Volapük’ün yerini Esperanto aldı.
Esperanto, Polonyalı göz doktoru L.L. Zamenhof (1859-1917) tarafından oluşturuldu. Bulunduğu şehirde, Leh dili, Rusça, Almanca ve Eskenazi dilleri konuşuluyordu. Bu farklı dilleri konuşanlar arasındaki, sıklıkla zulme varan, mücadele Zamenhof’u boş zamanlarını nötr bir dil oluşturmaya adamasına sevk etti. Bu sayede farklı milletler arasında barışıl ilişkileri teşvik edecekti. Öğrenciyken çalışmaya başladı ve 1887 senesinde 28 yaşındayken “Doktoro Esperanto” ismiyle ilk gramer kitabını neşretti. O zamandan beri ciddi bir ilerleme kaydeden dil yüz binin üzerinde bir topluluğa sahip oldu ve yaklaşık bin kişi anadil olarak bu dili kullanmaktadır . Özgür ansiklopedi sloganıyla ortaya çıkan Wikipedia'da, Esperanto yaklaşık 112 bin (31 Mart 2009 tarihinde) madde ve 16400 kullanıcıya sahiptir. Türkçe Vikipedi'nin yaklaşık 126 bin madde ve 213 bin kullanıcı içerdiğini düşünürsek, Esperanto'nun dili yayma misyonuna sahip bir kitlesinin olduğunu söyleyebiliriz.
Dr. Zamenhof aslında yapay bir dil değil, modern dillerin başlıcalarının bir çeşit sentezini yaptı. Dilin kelime hazinesi için pek çok beynelmilel kökler seçti. Esperanto’da çoğunluğu teşkil eden telefono, telegrafo, teatro, arto, muziko, onklo, sukcesi, miraklo gibi kelimeler modern Avrupa dillerine aittir. Diğer kelimeler - mesela trinki, varma, blua, tempo, glaso, granda, tablo, inko, tago, lerni – Avrupa dillerinin en büyüklerinin üçüne aittir. Böyle bir esas Esperanto’yu Latince, Almanca ve İngilizce karışımı bir dil yapmaktadır.
Esperanto’dan birkaç örnek cümle:
Li estas bona (He is good)
Kio estas sur la tablo? (What is on the table?)
Kiu parolas? (Who speaks?)
Referanslar:
[1] Mustafa Koç, Bâleybelen- ilk yapma dil, İstanbul, 2005.
[2] Mustafa Koç, a.g.e., s. 12.
[3] Mustafa Koç, a.g.e., s. 26.
[4] Mustafa Koç, a.g.e., s. 44-52.
[5] Mustafa Koç, a.g.e., s. 54.
[6] Mustafa Koç, a.g.e., s. 55-57.
[7] Mustafa Koç, a.g.e., s. 62.
[8] Mustafa Koç, a.g.e., s. 59.
[9] Mustafa Koç, a.g.e., s. 67-68.
[10] Mustafa Koç, a.g.e., s. 79.
[11] Edmond Privat, Esperanto at a glance, New Jersey, 1908.
[12] Edmond Privat, a.g.e., s. 9-10.