İmam Gazali, yazdığı eserlerle hem İslam dünyasında hem de Batı'da haklı bir şöhrete sahiptir. Ancak bu şöhret, İmam Gazali'nin yazdıklarının İslam dünyası üzerindeki tesirlerinin doğru analiz edilememesine yol açmaktadır. İslam ilim geleneğinde hiçbir âlimin sözü mutlak, tartışılmaz doğru olarak ele alınmaz. Bu ilmin tabiatının gerektirdiği bir haldir. Her ne kadar dini ilimler nakli esas alsa da, bu naklin meseleye tatbiki ve nakil bulunmayan hallerde meselenin halli akli bir faaliyet neticesinde olmaktadır.
İlk devir müsteşrikler, bilhassa Eşari mezhebi ve İmam Gazali üzerinden İslam medeniyetinde akli faaliyetlerin en iyi ifadeyle yavaşladığını iddia etmişlerdir. Böyle bir iddianın geçerliliği de İmam Gazali gibi bir âlimin mutlak otorite olarak gösterilmesiyle olacaktır. Bunda başarılı da oldular.
Beşeri bilimler ve mukayeseli felsefe sahasında doktora yapmış birinin makalesindeki ifadeler, oryantalist fikirlerin zihinlerdeki tahakkümünün hâlâ devam ettiğini hatıra getirmektedir. Makalede, İmam Gazali ve dolayısıyla İslam ilim geleneği hakkında şu iddialar yer almaktadır [1]:
- İmam Gazali'nin Tehâfütü'l-Felâsife adlı kitabında, ilahiyat sahasında hatalı fikirler ortaya koyan filozofların fikirlerinden sadece dinin temel ilkelerine muhalif olduğunu düşündüğü üç tanesinin küfür olduğu hükümüne varması "acımasızca"ydı.
- Bu hükme varmasında, siyasi gelişmeler de rol oynamıştır.
- Sünni kelâmcılar ve fakihler bu hükmü, felsefenin toptan reddi olarak yorumlamıştır.
İlmi eserlerde, hislerden ziyade ilmin icap ettirdiği şekilde hareket edilir. Makale sahibi, meseleye ilmilikten ziyade hissi yaklaşmıştır. İmam Gazali'nin hükmündeki "acımasızlık" nedir? Bir din adamının inanç sahasına giren bir meselede, hüküm vermesi kadar tabii ne olabilir?
İmam Gazali'nin, el-Münkızu mine'd-Dalâl ve Tehâfütü'l-Felâsife gibi eserleri ve bilhassa Faysalü't-Tefrika adlı hacmi küçük ancak muhtevası mühim olan eserindeki tekfir hususundaki ifadeleri göz önüne alındığında, meselelere yaklaşırken ne derece siyasi ne derece ilmi saikle hareket ettiği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Makale sahibinin, Gazali'nin değerlendirmelerinde siyasi gelişmelerin tesiri olduğu iddiası havada durmaktadır.
İmam Gazali'nin mezkur hükmünün kelâm ve fıkıh âlimleri arasında, tartışılmaz doğru kabul edildiği iddiası da, İslam ilim geleneği ile uyuşmamaktadır. Mesela, Gazali'nin küfrü gerektirdiğini ifade ettiği üç meseleden biri olan âlemin ezeli olduğu inancı, Şeyhülislam Kemalpaşazâde'nin (v. 1534) Tehâfüt Haşiyesi'nde tekfiri gerektirmeyen bir husus olarak ele alınmaktadır [2]. Ayrıca Osmanlı'da telif edilen eserlere göz atıldığında, İmam Gazali'nin tenkid ettiği İbn Sina'dan, mesela Kemalpaşazâde'nin varlık meselesine dair yazdığı risalelerde "Şeyh" lakabıyla sıklıkla iktibas yaptığı görülmektedir [3]. Fıkıh, fıkıh usulü ve ahlak sahalarında meşhur eserleri olan bir başka Osmanlı âlimi Hâdimî (v. 1762), İbn Sina'nın İhlâs suresi tefsiri üzerine bir haşiye yazmıştır [4].
İslam ilim geleneğinde, yasaklı kitaplar (Index Librorum Prohibitorum [5]) veya âlimler listesi mevcut değildir. Bu gelenekte, reddiye/tenkid literatürü geniş bir yer tutmasına rağmen, bu hiçbir zaman bir âlimin ve kitaplarının mutlak kötü veya yasaklı olduğu manasına gelmemektedir.
Referanslar
[1] "With the political developments of his time in the background, Ghazali passed a merciless judgment on the philosophers and declared
them outside the faith of Islam for holding three views: that the
universe was eternal, that God did not know the particulars and that
resurrection in the hereafter will be spiritual only. Sunni theologians
and jurists took this verdict as a condemnation of all philosophy. The
Orientalists declared this end of philosophical thinking in Islam. As
Sunni theology and philosophical mysticism Ghazali and Ibn al-Arabi grew
stronger, Peripatetic philosophy took a back seat. But philosophical
thinking did not come to an end in the Muslim world. It took different
forms". Makalenin tamamı için bkz. İbrahim Kalın, "Al-Ghazali and Wittgenstein on the limits of philosophy",
Daily Sabah, 1 Kasım 2014. Makaleye
buradan ulaşılabilir.
Makalenin Türkçesi'ne
buradan ulaşılabilir. Kalın, twitter sayfasında bu tercümeyi retweet yaptığından, tercümedeki ifadeler kullanılmıştır. İktibas edilen kısmın tercümesi: "Gazali, dönemindeki siyasi gelişmelerin de etkisiyle filozoflar hakkında acımasız bir hüküm verdi ve şu üç görüşü savundukları için onları İslam inancından çıkmakla itham etti: Evren ebedi ve ezelidir, Tanrı cüz'iyyâtı bilmez ve son olarak, öldükten sonra diriliş cismani değil sadece ruhani olacaktır. Sünni kelamcılar ve fakihler Gazali'nin bu hükmünü felsefenin toptan reddi olarak yorumladılar. Oryantalistler bunu İslam dünyasında felsefi düşüncenin sonu olarak ilan ettiler. Sünni ilahiyatı ile Gazali ve İbn-i Arabi'nin felsefi mistisizmi güç kazanırken, Aristocu felsefe geri plana düştü. Ancak İslam dünyasında felsefi düşünce sona ermeyip farklı şekillere büründü".
[2] Kemal Paşa-zâde, Tehâfüt hâşiyesi, Trc. Ahmet Arslan, Ankara : Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987, s. 25-26. Kemalpaşazâde, meseleyi ele aldığı yerde, Fahreddin Râzî'nin el-Metâlibü'l-'Âliye kitabından iktibas yaparak, onun da bu meselede İmam Gazali gibi düşünmediğini ifade etmektedir.
[3] Bu risalelerinden biri için bkz. Engin Erdem ve Necmettin Pehlivan, "Varlığın ve Yokluğun Ötesi: Kemalpaşazade’nin 'Leys ve Eys’in Anlamının İncelenmesine Dair Risale'si",
İslam Araştırmaları Dergisi, 2012, sayı: 27, s. 87-116. Makaleye
buradan ulaşılabilir.
[4] Bu haşiyeye dair bir değerlendirme için bkz. Harun Bekiroğlu, "Bir Felsefî Tefsir Örneği Olarak Muhammed Hâdimî’nin İbn Sina’ya Ait İhlâs Sûresi Tefsirine Haşiyesi",
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013/1, c. 12, sayı: 23. Makaleye
buradan ulaşılabilir.
[5] Index Librorum Prohibitorum, Katolik kilisesinin yasakladığı kitapları ihtiva eden listeye verilen addır. 1966 senesinde kaldırılmıştır.