Hicrî 300 tarihine gelinceye dek gerek Yunan tıp adamları gerek Arab tıp adamlarından birisi çiçek hastalığına dair bir şey yazmamıştı. İslâm tıp adamlarının en yetişkinlerinden ve H. 300 tarihinde bilim adamlarının önde gelenlerinden ve Rey ve sonra Bağdat hastahanelerini kuran Mehmed bin Zekeriya Ebubekir Râzi türlü fen ve bilim için yazdığı yüzden fazla kitap ve risalelerin çoğu tıp ilmine ait olup bu kitapların birisi de çiçek hastalığına dairdir. Bu büyük hekim H. 320 senesinde vefat etmiştir. İlk önce çiçek hastalığına dair kitap yazan işte bu hekim Râzi’dir. Ondan sonra Ebu Ali İbn-i Sina da buna dair pek çok yazılar yazmıştır.
Aşı ilk olarak Osmanlı devletinde ortaya çıkmıştır. Aşı, hafif çiçek çıkarmış olan çocukların kabarmış ve dolmuş olan çiçeklerinin suyunu alıp henüz çıkarmamış bir çocuğun kolunu çizip o suya sürerek yapılıyor, yapılan yerde bir kabarcık çıkıyor, bununla o çocuk nöbeti savuşturarak çiçek hastalığından kurtuluyor.
Osmanlı Devletinde elçi olarak bulunan İngiltere elçisinin zevcesi olan Lady Montagu Edirne’de aşının iyiliklerini görüp hatta kendi çocuğunda da tecrübe etmişti. Buna dair H. 1130 senesinde İngiltere’ye bir mektup yazmış ve İngiltere’de de tecrübe edilerek iyilikleri görülen olay her tarafa yayılarak Avrupa tıp adamları tarafından kabul edilmiş ise de “böyle Allah tarafından gelen hastalığa bir ilaç yapmak Allah’ın emrine karşı gelmektir” diye Papazlar tarafından karşı konulmuştur. Önceleri Avrupa halkının çoğu aşıyı kabul etmeyip “olur” diyenlere de dinsiz gözüyle bakarlar, belki katlini vacib görürlerdi. Bunun üzerine devlet, her kim evladlarını aşılatırsa bir miktar para vererek güzel bir davranışda bulundu. Lâkin sonra herkes aşının iyiliklerini görerek ve çiçek hastalığına karşı Allah’ın şifahanesinden bir lütuf ve ihsan buyurulmuş bir deva olduğunu itiraf ederek hepsi kabul edip kendileri para sarfı ile çocuklarını aşılatmağa başlamışlardır.
Aşı ilk olarak Osmanlı devletinde ortaya çıkmıştır. Aşı, hafif çiçek çıkarmış olan çocukların kabarmış ve dolmuş olan çiçeklerinin suyunu alıp henüz çıkarmamış bir çocuğun kolunu çizip o suya sürerek yapılıyor, yapılan yerde bir kabarcık çıkıyor, bununla o çocuk nöbeti savuşturarak çiçek hastalığından kurtuluyor.
Osmanlı Devletinde elçi olarak bulunan İngiltere elçisinin zevcesi olan Lady Montagu Edirne’de aşının iyiliklerini görüp hatta kendi çocuğunda da tecrübe etmişti. Buna dair H. 1130 senesinde İngiltere’ye bir mektup yazmış ve İngiltere’de de tecrübe edilerek iyilikleri görülen olay her tarafa yayılarak Avrupa tıp adamları tarafından kabul edilmiş ise de “böyle Allah tarafından gelen hastalığa bir ilaç yapmak Allah’ın emrine karşı gelmektir” diye Papazlar tarafından karşı konulmuştur. Önceleri Avrupa halkının çoğu aşıyı kabul etmeyip “olur” diyenlere de dinsiz gözüyle bakarlar, belki katlini vacib görürlerdi. Bunun üzerine devlet, her kim evladlarını aşılatırsa bir miktar para vererek güzel bir davranışda bulundu. Lâkin sonra herkes aşının iyiliklerini görerek ve çiçek hastalığına karşı Allah’ın şifahanesinden bir lütuf ve ihsan buyurulmuş bir deva olduğunu itiraf ederek hepsi kabul edip kendileri para sarfı ile çocuklarını aşılatmağa başlamışlardır.
Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Cild-I, sayfa 203 (Üçdal Neşriyat)