Hatıratlar, tarih ilminin aslî kaynaklarından olmasa da tâli kaynakları arasındadır. Hal böyle iken, sadece hatıratlar üzerinden hüküm vermek ilmin hududlarını aşmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple, Avrupalı sefir veya seyyahların hatıratları üzerinden İslam dünyası hakkında genellemeler yapmak hatalı neticelere yol açabilir.
Bilim tarihçisi Sevim Tekeli, 16'ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin'in "Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar" Adlı Eseri'nin giriş bölümünde böyle bir genellemeyi aktarmaktadır [1]. Osmanlı hakkında kalem oynatan sefirlerden biri, İmparator Ferdinand'ın sefiri olarak 1554 senesinde İstanbul'a gelen Busbecq'dir. 1560 tarihli mektubunda şöyle yazar: "Dünyada hiçbir millet, onların top ve havan topu kullanmalarının kanıtladığı üzere, yabancıların faydalı keşiflerini ve Hıristiyanların keşfettiği başka birçok şeyi kendilerine yararlı kılma konusunda Türklerden daha istekli davranmamıştır. Ne var ki, matbaayı kullanmaya ya da meydan saatleri yapmaya ikna edilmeleri henüz mümkün değil, çünki kutsal yazıları -yani kutsal kitapları- eğer basılırsa artık kutsal yazı olmaktan çıkar ve eğer meydan saatleri ortaya çıkarılırsa, bu suretle müezzinlerinin otoritesi ve onların kadim ayinleri zafiyete uğrarmış". Bu iktibası kullanan yerli ve yabancı yazarlar benzer genellemeleri yapmışlar. Bu müelliflerden biri Adnad Adıvar Osmanlı Türklerinde İlim adlı kitabında bu iktibası aktardıktan sonra şunları ileri sürmüştür: "Avrupa ile sıkı temaslarımız olan bu devirde bile şu iki faideli icadın Türkiyeye girmemesi, o devirde ilmin pratik sahadaki eserlerine bile rağbet olunmadığını gösteriyor". Bernard Lewis Modern Türkiye'nin Doğuşu adlı kitabında Bucbecq'den iktibas yaptıktan sonra şöyle der [2]: "Ateşli silahlar makbuldü, çünkü onlar İslamiyet adına kafirlere karşı Kutsal Savaş'ta işe yarıyordu; matbaa ve saat ise makbul değildi, çünkü böyle bir amaca hizmet etmiyorlardı ve İslam'ın cemiyet dokusuna zarar verebilirdi. Busbecq'in tasvir ettiği zihnî tavır pek çok örneklerle doğrulanmıştır. Padişahlardan biri, ele geçirilen bir Venedik kadırgasının hem yapılışını hem de silah donanımını alıp tatbik etmek istediğinde, böylesi bir küffar mukallitliğine karşı itirazlar yükselmiş, ulema ise buna karşılık Kutsal Savaş uğruna kafirlerden yine onlara karşı savaşta kullanılacak yeni yöntemlerin öğrenilmesinin caiz olduğuna hükmetmişti. Oysa İspanya'dan gelen Yahudi mülteciler Türkiye'de matbaa kurmak için izin itediklerinde II. Beyazid Türkçe ya da Arapça hiçbir kitap basmamaları, sadece İbranicce ve Avrupa dilleriyle sınırlı kalmaları şartıyla razı olmuştu".
Busbecq'in düşünce yapısının asırlar geçmesine rağmen meşhur bir ilim adamında da devam etmesi manidar. Bernard Lewis'in ifadeleri, Osmanlı'nın sadece savaşa odaklanmış bir devlet olduğu intibaı veriyor. Halbuki bir İslam Devleti'nde asl olan sulh halidir. Ancak her devlet gibi İslâm Devleti de muhtemel saldırılardan korunmak ve gerekirse savaş ilan etmek amacıyla ordusunu daima hazır tutar. Matbaanın reddedilmesi hadisesine daha önceki yazılarda da temas etmiştim. İslam Medeniyetindeki mevcut olan umuma açık veya şahsî kütüphanelerdeki kitap sayısı nazara alındığında, kitap üretimi konusunda bir sıkıntı yaşanmadığı rahatlıkla söylenebilir. Müstensihler sadece ihtiyaç duyulan kitapları yazmakla kalmayıp, kitaba sanat değeri de katmaktaydılar. Şu hatıra gelebilir. Bir talebe için kitap istinsah ettirmek maliyetli olabilir. Bunun için Osmanlı'da talebenin hem ihtiyacı olan kitapları istinsah etmeleri hem de giyinme, temizlik ve yeme gibi ihtiyaçlarını temin etmeleri amacıyla, haftada iki gün tatil verilmiştir. Yahudi mülteciler, Osmanlı ilim hayatına renk katmıştır. Ancak, beraberlerinde getirdikleri her şeyin kabul edilmesi beklenmemelidir. Matbaanın Osmanlı'ya ilk gelişi bir taleb üzerine değildir. Osmanlı haklı olarak, topraklarına iltica etmiş bir milletin matbaa kurma talebini engellememekle birlikte, işin kontrolü henüz elinde olmadığından, Yahudilere Türkçe ve Arapça basma müsaadesi vermemiştir. Daha sonra, müslümanlardan gelen talep üzerine devrin şeyhülislâmı Abdullah Efendi tarafından matbaanın lüzumu ve faidesi mevzuunda fetva verilmiştir. Önüne gelen herşeyi düşünmeden kabul etme, İsmail Cem'in Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi adlı kitabında zikrettiği gibi "piyango kültürü" oluşmasına sebep olur. Bu da sömürgeleşme için önemli bir basamaktır.
Acaba bu genellemeleri yapan yazarlar "piyango kültürü"nden mi taraflar?
Referanslar
[1] Sevim Tekeli, 16'ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin'in "Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar" Adlı Eseri, Ankara, 1966, s. 1-2. Bu kitap, mekanik saatin tarihçesini ve Takiyuddin'in eserinin Arapça kritik ediyonu ile Türkçe ve İngilizce tercümesini havidir.
[2] Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, 3. Baskıdan Trc. B. Babür Turna, Ankara, 2008, s. 59.