Nasıl ki gündelik meseleleri hallederken, o meselenin çözümü için yol yordam bilme ihtiyacı hissediyorsak, ilmi mevzularda da aynı şeyi yapmak zorundayız. Aksi takdirde ne hayatımızın düzeni kalır ne de ilmin tutarlılığı. Eskiler, İslam medeniyetinin kendilerine sunmuş olduğu altyapı ile usûl üzerinde çok durmuşlar ve âlimler çalıştıkları sahanın usûlü (metodoloji) hakkında muhtelif eserler ortaya koymuşlardır. Usûl ile alakalı müstakil eserler haricinde, eserlerin mukaddimesinde takip ettikleri usûlü bazen muhtasar bazen de tafsilatlı bir şekilde izah etmişlerdir. Herhalde bir eserin mukaddimesindeki en tafsilatlı usûl bilgisi İbn Haldun’un (ö. 1406) Kitâbü’l-İber adlı eserindedir.
Tarih usûlune tahsis edilmiş bilinen en eski eser el-Muhtasar fî İlmi’t-Tarih isimli risaledir. Bu eser, Memlûkler zamanında Mısır'da Hanefi mezhebi baş müftülüğü yapmış Bergamalı Muhyiddin Ebû Abdillah Muhammed b. Süleyman el-Kâfiyecî (ö. 1474) tarafından yazılmıştır. Kasım Şulul eseri Türkçe’ye tercüme edip, üzerinde inceleme yapmıştır [Kafiyeci’de Tarih Usulü, İstanbul, 2003]. Şulul’un eserinden iktibaslar:
Molla Fenârî ve diğer meşhur Osmanlı ulemasının rahle-i tedrisinde bulundu. s. 18
Kahire’ye gelip buraya yerleşen Kâfiyeci, İbn Hacer el-Askalanî ve başka ilim adamlarıyla ilmî mübaheselerde bulundu. Suyutî gibi âlimler Kâfiyeci’nin ilminden istifade etmişlerdir. s. 19
Suyutî, kendi hayatından bahsederken, on dört sene Kâfiyeci’nin derslerine devam ettiğini, ondan çeşitli ilimlerde, özellikle tefsir, usûl, Arapça ve meâni alanında ders aldığını, ondan her defasında hiç işitmediği nükteler ve derinlikli meseleler duymak suretiyle çokça istifade ettiğini zikreder. s. 20
Kâfiyeci’nin 8 Recep Salı günü 867’de bitirdiği el-Muhtasar fî İlmi’t-Tarih eseri, tarih metodolojisine tahsis edilmiş bilinen en eski risaledir. s. 25
Kâfiyeci’yi önemli kılan, üniversal anlamda bir tarih usûlü ortaya koymaya çalışmasıdır Eserin başlıkları bile bunun yeterli birer delilidir. Birinci bölümde:
- Tarih ve zaman kelimelerinin sözlük ve ıstılah manaları
- Güneş ve Ay yılı, ay, gün ve saat kavramları
- Tarih kelimesinin kökeni
- Hicrî takvimin ihdası, takvimler
- Tarih ilminin tanımı ve konusu
- Tarih metodolojisinin gerekliliği
- Tarihçide bulunması gereken şartlar
İkinci bölümde:
- Tarihin varlık kavramı ve diğer ilimle ilişkisi
- Tarihçinin amacı
- İnsan tabakaları
- Tarih yazımı ile ilgili beş yöntem ve beş yöntemin uygulaması
- Tarihin ilim olarak gerekliliği ve yararı
konuları ele alınmaktadır. s. 26
Kâfiyeci’nin eserinin tercümesinden iktibaslar:
Zira selef, doğruluk ve sâfiyetin egemen olduğu bir dönemde yaşamışlardı. Karşılarına çıkan işleri ve hadiseleri biliyorlardı. Bu sebeple benzerlerini tedvin etmek bir tarafa, fıkıh ilmini bile tedvin etmeye ihtiyaç hissetmediler. Onların zamanında hadiseler azdı. Ancak zamanımızda hâdiseler ve vakıalar gerçekten çoğalmıştır. Bundan dolayı bu hâdiseleri ve vakıaları muteber bir yöntemle ve külli bir şekilde kaydetmeye tam bir ihtiyaç hasıl olmuştur. Hâdiseleri ve vakıaları muteber bir şekilde zapt edecek olan da tarih ilmidir. Tarih ilmi ancak tedvin ile tamam olur ve devam eder. s. 92
Şayet tarih ilmi olmasaydı, hadiselere dalan kişi, sahih ile fasidin arasını ayırmadan, rastgele konuşur, tarihî haberler içerisinde kör veya görmesi zayıf bir deve gibi gezer, böylece de karanlıkta odun toplayan adamın durumuna düşer. s. 94
Hadîs râvisinde aranan dört şartın tarihçide de bulunması gerekir. Bunlar: akıl, zabt, İslâm ve adalettir.Bu şartlar tarihçinin tarihine rağbetin artması ve ölçüsüz davranmaktan ve iftiralardan sakınması içindir. Böylece tarihçi, sapma ve saptırma tehlikesine düşmekten kurtulur. s. 97
Tarih yazımında takip edilebilecek beş usûlden bahseden Kâfiyeci, bu usûllerden beşincisini açıklarken şunları kaydetmektedir:
Hz. Peygamber aleyhisselam’ın “Sana şüphe vereni bırak, şüphe vermeyene bak” hadîsleri dolayısıyla ve dayanaksız tahmin yürütmekten, yalan ve iftiradan sakınmak için tarihçi bu durumdaki bilgileri yazmamalıdır, o şeyler hakkında susmalıdır, ne olumlu ne olumsuz ağzını açıp konuşmamalıdır. Tarihçi şayet bu nevi bilgilere göre tarih yazarsa, konunun kendi nezdinde meçhul olduğunu söyleyerek durumu beyan eder, bu konudaki aczini itiraf eder. s. 111