Birgivî, ilimleri, vefatından bir sene evvel 980/1572 tarihinde tamamladığı et-Tarîkatü'l-Muhammediyye ve's-Sîretü'l-Ahmediyye kitabında [1], "Emrolunan İlimler", "Yasaklanan İlimler" ve "Mendub Olan İlimler" başlıkları altında üçlü tasnife tâbi tutmuştur [2]. Yasaklanan ilimler başlığı altında ilm-i kelâm, ilm-i nücûm ve diğer felsefî ilimler ele alınmıştır.
İlm-i kelâma dair muhtelif görüşleri aktardıktan sonra, meseleye dair kendi kanaatini şu şekilde ifade eder: "Zeki, dindar, çalışkan olanların ve bâtıl mezheblere meyletmesinden korkulmayanların kelâm ilmini öğrenmesi ve öğretmesi uygundur".
İlm-i nücûm'u ele aldığı yerde, "bu ilimden haram olan, güneş veya ay tutulduğunda veya deprem olduğunda, falan zamanda şöyle şöyle haller meydana gelecektir gibi gelecekle hüküm ifade eden hususlardır" ifadesini kullanmaktadır.
Diğer felsefî ilimleri ele alırken, filozofların bütün söylediklerinin değil ilahiyat sahasındaki ifadelerinin katmerli cehalet olduğunu ifade eder.
Tüm bunlar nazara alınırsa, Birgivî'nin müsbet/pozitif ilimlere karşı olmadığı, aksine astroloji gibi ilmî bir altyapıdan mahrum olan ilimlere ve filozofların ilahiyat sahasındaki ifadelerine karşı olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı/İslâm âlimlerinin tavsiye/nasihat maksadıyla kaleme aldıkları kitapların bazılarında, bazı ilimlerin öğrenilmesine tahdidler getirilmesi üzerine İslâm ilim geleneği veya medreselerin inkırazı hakkında hükümler verilmektedir. Ancak bu hükümlerin bir kısmında, zaman ve zemin şartları dikkate alınmadan anakronik bir yaklaşım kullanılmaktadır. Ulemânın hedefi/gayreti, insanların dünya ve âhiret seadetini elde etmelerine yardımcı olmaktır. Dolayısıyla, ulemânın bu tür ikazları, herkesin herşeyle uğraşmamasına veya ilmî altyapısı yeterli olmayanların haddini bilmesine matuf olduğu kanaatindeyim (Kellimu'n-nâse alâ kadri ukûlihim - İnsanlara akılları miktarınca konuşun). Yoksa, hendese (geometri), riyaziye (matematik), ilm-i heyet (astronomi), ilm-i kelam (teoloji), mantık gibi ilimlere menfî bir yaklaşım mevzubahis değildir. Birgivî'nin kitabının bu bahislerinde ortaya koyduğu üzere, bu mezkur ilimlerin bir kısmı mubah bir kısmı farz-ı kifaye olarak değerlendirilmiştir. Şayet bu ilimlere karşı menfî bir bakış olsaydı, medreselerin lağv edilmesine kadar bu ilimlerin medreselerde okutulmuş olması ve bu ilimlere dâir eserler kaleme alınmış olması nasıl izah edilebilir?
İslâm medeniyeti yeknesak değildir. Böyle bir yapının içerisinde, umumî telakkiye muhalif şazz/aykırı denilebilecek görüşlere sahip küçük gruplar (XVII. asırdaki Kadızâde hareketi gibi [3]) olabilir. Bunların varlığı, düşünce çeşitliliğinin veya müsamahanın bir çeşit tezahürü olarak düşünülebilir [4]. Ancak şazz fikirlere gösterilen müsamahanın sınırı, amme nizamının tehlikeye sokulmamasıdır.
İlm-i kelâma dair muhtelif görüşleri aktardıktan sonra, meseleye dair kendi kanaatini şu şekilde ifade eder: "Zeki, dindar, çalışkan olanların ve bâtıl mezheblere meyletmesinden korkulmayanların kelâm ilmini öğrenmesi ve öğretmesi uygundur".
İlm-i nücûm'u ele aldığı yerde, "bu ilimden haram olan, güneş veya ay tutulduğunda veya deprem olduğunda, falan zamanda şöyle şöyle haller meydana gelecektir gibi gelecekle hüküm ifade eden hususlardır" ifadesini kullanmaktadır.
Diğer felsefî ilimleri ele alırken, filozofların bütün söylediklerinin değil ilahiyat sahasındaki ifadelerinin katmerli cehalet olduğunu ifade eder.
Tüm bunlar nazara alınırsa, Birgivî'nin müsbet/pozitif ilimlere karşı olmadığı, aksine astroloji gibi ilmî bir altyapıdan mahrum olan ilimlere ve filozofların ilahiyat sahasındaki ifadelerine karşı olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı/İslâm âlimlerinin tavsiye/nasihat maksadıyla kaleme aldıkları kitapların bazılarında, bazı ilimlerin öğrenilmesine tahdidler getirilmesi üzerine İslâm ilim geleneği veya medreselerin inkırazı hakkında hükümler verilmektedir. Ancak bu hükümlerin bir kısmında, zaman ve zemin şartları dikkate alınmadan anakronik bir yaklaşım kullanılmaktadır. Ulemânın hedefi/gayreti, insanların dünya ve âhiret seadetini elde etmelerine yardımcı olmaktır. Dolayısıyla, ulemânın bu tür ikazları, herkesin herşeyle uğraşmamasına veya ilmî altyapısı yeterli olmayanların haddini bilmesine matuf olduğu kanaatindeyim (Kellimu'n-nâse alâ kadri ukûlihim - İnsanlara akılları miktarınca konuşun). Yoksa, hendese (geometri), riyaziye (matematik), ilm-i heyet (astronomi), ilm-i kelam (teoloji), mantık gibi ilimlere menfî bir yaklaşım mevzubahis değildir. Birgivî'nin kitabının bu bahislerinde ortaya koyduğu üzere, bu mezkur ilimlerin bir kısmı mubah bir kısmı farz-ı kifaye olarak değerlendirilmiştir. Şayet bu ilimlere karşı menfî bir bakış olsaydı, medreselerin lağv edilmesine kadar bu ilimlerin medreselerde okutulmuş olması ve bu ilimlere dâir eserler kaleme alınmış olması nasıl izah edilebilir?
İslâm medeniyeti yeknesak değildir. Böyle bir yapının içerisinde, umumî telakkiye muhalif şazz/aykırı denilebilecek görüşlere sahip küçük gruplar (XVII. asırdaki Kadızâde hareketi gibi [3]) olabilir. Bunların varlığı, düşünce çeşitliliğinin veya müsamahanın bir çeşit tezahürü olarak düşünülebilir [4]. Ancak şazz fikirlere gösterilen müsamahanın sınırı, amme nizamının tehlikeye sokulmamasıdır.
Referans ve Notlar
* Bu yazı, bir okuyucu sualine verilen cevabın düzenlenmiş hâlidir.
[1] Huriye Martı, Birgivî Mehmed Efendi, 2. bs., Ankara:Türk Diyanet Vakfı, 2011, s. 101.
[2] Birgivî, Tarîkat-ı Muhammediyye ve Sîret-i Ahmediyye, thk Muhammed Hüsnî Mustafa, trc. Mehmet Fatih Güneş, İstanbul: Kalem Yayınevi, 2006, s. 157-187. Kitap üzerine, tesbit edilebilen 20 şerh yazılmıştır. Bu şerhlerden
ikisi diğerlerine göre meşhurdur: Abdülğanî en-Nâblusî'nin (v.
1144/1731) el-Hadîkatü'n-Nediyye Şerhu't-Tarîkati'l-Muhammediyye adlı şerhi ve Ebû Saîd el-Hâdimî'nin (v. 1176/1762) el-Berîkatü'l-Mahmûdiyye fî Şerhi't-Tarîkati'l-Muhammediyye adlı şerhi. Her iki Osmanlı âlimi hem zâhirî hem de bâtınî ilimlerde mâhirdir.
[3] Kadızâdeliler her ne kadar Birgivî'nin eserlerinden istifade ettiklerini dile getirseler de, bilhassa tasavvuf ve bid'at meselelerinde Birgivî'den ayrılmaktadırlar. "[Birgivî] Mehmed Efendi'ye göre, günlük hayatı kolaylaştıran bir kısım bid'atler ahsene kapsamına girmekteyken, Kadızâdelilere göre bütün bid'atler haramdır ve uygulayıcıları kâfirdir". Huriye Martı, Birgivî Mehmed Efendi, s. 180. Birgivî telif ettiği eserlerde, Muhyiddin ibn Arabî ve diğer mutasavvıflardan nakiller yapmakta; onları hürmetle yad etmektedir.
[4] İmam Gazalî'nin Faysalü't-Tefrika kitabında dinî ilimlerdeki düşünce farklılıklarının sınırları üzerine mühim tesbitler vardır. İmam Gazalî, İslâm'da Müsamaha (Faysalü't-Tefrika Beyne'l-İslam ve'z-Zendeka), trc. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh, 2013.