Bu yazıda, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi'nde (Cilt 2, Sayı 4, 2004, sayfa 355-370) neşredilen Prof. Dr. Fuat Sezgin ile yapılmış bir görüşmeden iktibaslar mevcut.
Hocası Ritter ile aralarında geçen bir konuşmada...
Hocası şarkiyatçı Ritter ile çalışmaya başlayalı iki-üç gün olduktan sonra hocası günde kaç saat çalıştığını sormuş. O da "13-14 saat çalışıyorum" demiş. Hocasıda "Bu çalışmayla alim olmazsın. Eğer alim olmak istiyorsan bu miktarı artıracaksın." demiş. Kendisi de çalışma saatlerini yavaş yavaş arttırarak 17 saate kadar çıkarmış. Uzun zaman böyle devam etmiş.
İslam ilimler tarihi konusunda çalışanların hedefi...
Fuat Sezgin, İslam ilimler tarihi konularında çalışanların hedeflerinin olmadığından yakınıyor. Kasdetdiği hedefi de şöyle tanımlıyor: "800-1000 yıl devam etmiş üretken bir medeniyetin hakkını ortaya çıkarmak".
İslam medeniyetindeki mühim bir usul: İlim hocadan öğrenilir...
Mülakatta, Sezgin şunları söylüyor: "İslam ilimlerinin en büyük, en yapıcı unsurlarından biri şuydu: Müslümanlar, ilimleri hocalardan öğreniyorlardı. [Dr. Ahmed Çelebi'de bu hususu İslam'da Eğitim ve Öğretim Tarihi adlı eserinde belirtmişti] Hoca vazgeçilmez bir vasıtaydı. Bakınız Avrupalılar X. yüzyılda Müslümanların kitaplarını tercüme etmeye başladılar, ancak tercümelerin pek çoğu zaten doğru değildi. Metinleri çoğu kez anlamadan tercüme ediyorlardı. Tercümeleri okuyanlar da konuları yarım yamalak anlama şansına sahiptiler. Ne zaman anlamaya başladılar: Hoca yetiştirip bu konuları hocalardan okumaya başlayınca. Bu da ancak XVI. yüzyılın sonu XVII. yüzyılın başlarında vuku buldu. Hocalardan öğrenme metodu son derece önemlidir İslam ilimler tarihinde. Hoca merkezli bu eğitim-öğretimde intihal da çok zordur. Bundan dolayı, İslam medeniyetinde intihalin oranı çok azdır. Kaynakları zikrediyorlar. Yunanca veya başka bir dilde fark etmez. Belki de tarihte ilk defa kaynak zikrederek ilim yapma geleneği İslam medeniyetinde oluştu. Bu nokta son derece önemlidir ve pek çok oryantalist bu noktayı anlayamamıştır. Aslında bir şey diyeyim mi: Hocam Ritter dahil, pek çok âlim İslam medeniyetini hakkıyla anlayamadı ve hala anlaşılamıyor."
Müslümanların ilimlere katkıları gözardı ediliyor...
"İlimler tarihinde yanlış rönesans tarifi var. Herkesin kafasında bu tarif mevcut: Yunanlılar ilimleri kurmuş, aradan asırlar geçmiş, XVI. yüzyıl sonlarında Avrupalılar yavaş yavaş bu ilimleri elde etmiş ve geliştirmeye başlamış. Peki! Bu ilimler Avrupalıların eline nasıl geçmiş, hangi coğrafyadan geçmiş, hangi muhteva ile geçmiş. Bunları uzun zaman Avrupalılara unutturdular. İlimler tarihi kitaplarında da bu hakikati görmezden geldiler. Biraz önce zikrettiğim isimler büyük bir insafla bu tarife karşı çıkmış. Ancak yanlış malumatlar, düşünceler o kadar derine inmiş ki bunları kolay kolay tashih etmek mümkün değil. Bir neslin değil, birkaç neslin işi bu. Bu işin de çok şuurlu bir şekilde yürütülmesi lazım. Her şeyden önce İslam dünyasının bu çalışmalara yoğun olarak katılması gerek. Açıkça söyleyeyim: İslam dünyası bile bu yanlış düşüncelerin o kadar içinde ki bir çok kişiye yaptıklarımızı anlatınca şaşırıp kalıyorlar. Yani işin ilginç tarafı Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksınız."
Fuat Sezgin'in söylediklerine baktığımızda, kendi değerlerimizi tanımıyor, bazen reddediyoruz. Acı ama gerçek. İnsan bilmediğine düşmandır sözü hadiseyi ne güzel ifade ediyor.
Şunu da ifade edeyim, Sezgin'in Almanca olarak neşr ettiği Wissenschaft und Technik im Islam eseri Türkçeye tercüme edilerek Türkiye Bilimler Akademisi tarafından İslam'da Bilim ve Teknik adıyla 5 cilt olarak neşredilmiştir. Bu eserin pdf haline buradan ulaşabilirsiniz.
Hocası Ritter ile aralarında geçen bir konuşmada...
Hocası şarkiyatçı Ritter ile çalışmaya başlayalı iki-üç gün olduktan sonra hocası günde kaç saat çalıştığını sormuş. O da "13-14 saat çalışıyorum" demiş. Hocasıda "Bu çalışmayla alim olmazsın. Eğer alim olmak istiyorsan bu miktarı artıracaksın." demiş. Kendisi de çalışma saatlerini yavaş yavaş arttırarak 17 saate kadar çıkarmış. Uzun zaman böyle devam etmiş.
İslam ilimler tarihi konusunda çalışanların hedefi...
Fuat Sezgin, İslam ilimler tarihi konularında çalışanların hedeflerinin olmadığından yakınıyor. Kasdetdiği hedefi de şöyle tanımlıyor: "800-1000 yıl devam etmiş üretken bir medeniyetin hakkını ortaya çıkarmak".
İslam medeniyetindeki mühim bir usul: İlim hocadan öğrenilir...
Mülakatta, Sezgin şunları söylüyor: "İslam ilimlerinin en büyük, en yapıcı unsurlarından biri şuydu: Müslümanlar, ilimleri hocalardan öğreniyorlardı. [Dr. Ahmed Çelebi'de bu hususu İslam'da Eğitim ve Öğretim Tarihi adlı eserinde belirtmişti] Hoca vazgeçilmez bir vasıtaydı. Bakınız Avrupalılar X. yüzyılda Müslümanların kitaplarını tercüme etmeye başladılar, ancak tercümelerin pek çoğu zaten doğru değildi. Metinleri çoğu kez anlamadan tercüme ediyorlardı. Tercümeleri okuyanlar da konuları yarım yamalak anlama şansına sahiptiler. Ne zaman anlamaya başladılar: Hoca yetiştirip bu konuları hocalardan okumaya başlayınca. Bu da ancak XVI. yüzyılın sonu XVII. yüzyılın başlarında vuku buldu. Hocalardan öğrenme metodu son derece önemlidir İslam ilimler tarihinde. Hoca merkezli bu eğitim-öğretimde intihal da çok zordur. Bundan dolayı, İslam medeniyetinde intihalin oranı çok azdır. Kaynakları zikrediyorlar. Yunanca veya başka bir dilde fark etmez. Belki de tarihte ilk defa kaynak zikrederek ilim yapma geleneği İslam medeniyetinde oluştu. Bu nokta son derece önemlidir ve pek çok oryantalist bu noktayı anlayamamıştır. Aslında bir şey diyeyim mi: Hocam Ritter dahil, pek çok âlim İslam medeniyetini hakkıyla anlayamadı ve hala anlaşılamıyor."
Müslümanların ilimlere katkıları gözardı ediliyor...
"İlimler tarihinde yanlış rönesans tarifi var. Herkesin kafasında bu tarif mevcut: Yunanlılar ilimleri kurmuş, aradan asırlar geçmiş, XVI. yüzyıl sonlarında Avrupalılar yavaş yavaş bu ilimleri elde etmiş ve geliştirmeye başlamış. Peki! Bu ilimler Avrupalıların eline nasıl geçmiş, hangi coğrafyadan geçmiş, hangi muhteva ile geçmiş. Bunları uzun zaman Avrupalılara unutturdular. İlimler tarihi kitaplarında da bu hakikati görmezden geldiler. Biraz önce zikrettiğim isimler büyük bir insafla bu tarife karşı çıkmış. Ancak yanlış malumatlar, düşünceler o kadar derine inmiş ki bunları kolay kolay tashih etmek mümkün değil. Bir neslin değil, birkaç neslin işi bu. Bu işin de çok şuurlu bir şekilde yürütülmesi lazım. Her şeyden önce İslam dünyasının bu çalışmalara yoğun olarak katılması gerek. Açıkça söyleyeyim: İslam dünyası bile bu yanlış düşüncelerin o kadar içinde ki bir çok kişiye yaptıklarımızı anlatınca şaşırıp kalıyorlar. Yani işin ilginç tarafı Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksınız."
Fuat Sezgin'in söylediklerine baktığımızda, kendi değerlerimizi tanımıyor, bazen reddediyoruz. Acı ama gerçek. İnsan bilmediğine düşmandır sözü hadiseyi ne güzel ifade ediyor.
Şunu da ifade edeyim, Sezgin'in Almanca olarak neşr ettiği Wissenschaft und Technik im Islam eseri Türkçeye tercüme edilerek Türkiye Bilimler Akademisi tarafından İslam'da Bilim ve Teknik adıyla 5 cilt olarak neşredilmiştir. Bu eserin pdf haline buradan ulaşabilirsiniz.