28 Ocak 2008 Pazartesi

"L'historie des sciences"

Pascal Acot'un eseri olan "L'historie des sciences", Türkçeye Nermin Acar tarafından "Bilim Tarihi" başlığıyla tercüme edilmiştir.

Sayfa 73
VIII.-XV. yüzyıllar arasında bilimin esas olarak Müslümanlara ait olduğunu hatırlatalım. Batı, yalnızca Hippokrates'in, Bergamalı Galenos'un ve Anadolulu Dioskurides'in tıp kitaplarının çevrilmesi gibi Antikçağ'ın bilimsel katkılarının aktarılmasını değil, pek çok kuramsal çalışmayı, özgün teknik ve buluşları da İslam medeniyetine borçludur, özellikle de matematiğin ayrı bir kolu olarak cebiri ve bu disiplin içindeki pek çok gelişmeyi "... Aritmetiğin cebire, cebirin aritmetiğe, her ikisinin trigonometriye, cebirin Eukleides'in sayılar kuramına, cebirin geometriye, geometrinin cebire uygulanması ... Polinomlar cebiri, permutasyon çözümlemesi, sayısal çözümleme, denklemlerin sayısal çözümü, yeni temel sayılar kuramı ve denklemlerin geometrik yapısı"

17 Ocak 2008 Perşembe

Bilim Tarihi : Bir Değerlendirme

Zeki Tez'in Bilim ve Teknikte Ortaçağ Müslümanları adlı kitabını okudum. Yazarın İslam biliminin düşüşü ile alakalı düşüncesine katılmak kolay değil.

Yazarın İslam biliminin düşüşü üzerindeki görüşlerinde, batılı bilim tarihçilerindeki kısa görüşlü yaklaşımlarının etkisi açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle İslam biliminin yükselmesini engelleyen önemli bir etkenin İmam Gazali olduğunu savunması bunun en açık delilidir (sayfa 64,198). Ayrıca yazar, İmam Gazali'nin bilime bakışını göstermek için Kimya-i Saadet'den ilginç bir alıntı yapmıştır. Aynen aktarıyorum:

Kimya-yı Saadet adlı kitabında el-Gazali, tek sayıların şeriata göre kutsal olduğunu ve büyük abdestten sonra temizlenirken ("istinca ederken") tek sayıda taş (yani bir, üç, beş vb) kullanmak gerektiğini, çift sayıda taş kullanmanın günah sayılacağını söyler. Tek sayıya göre iş görme göreneğinin de Tanrı'nın tek olmasından çıktığını belirtir 57

(57) İ. Arsel, Şeriatçılar Kendi Kaynaklarını Bilmiyor, 2000'e Doğru, 3:12, 54-55, 1989

Verilen örneğin bilim tarihi açısından önemini açıkçası anlayamadım. Her biri birer dogma olarak görülüp kabul edilmesi beklenen dinî hükümlerdeki ifade ile bilim arasında ne gibi bir çelişki olabilir ki?

Ayrıca, bir ilmi eserde olabilecek en kötü şey, bilgiye doğrudan değil de dolaylı yoldan ulaşıp, bu bilgi üzerinde hiçbir kritik yapmadan, oradaki yanlışları kullanmaktır. Bu ilmi bir yaklaşım değildir. Yukarıdaki alıntıda bunu açıkça görmekteyiz. Kimya-i Saadet türkçeye çevrilmiş ve bir çok yayınevi tarafından basılmıştır. Kimya-i Saadet kitabının istinca faslında "Kullandığı taşların sayısının tek olmasına dikkat eder." denmektedir. Teke uymak ise müstehaptır. Yani uyulmaması günah değildir.

Bu kadarcık mesele bu kadar uzatılır mı diyebilirsiniz. Ancak, bir eser yazılırken aktarılan bilgiler yanlı(ş) olursa, bu bilgiler üzerine inşa edilen yorumun da yanlı(ş) olacağı aşikardır.

İmam Gazali'nin İslam bilimi üzerindeki tesirini daha detaylı olarak ele alacağım.

13 Ocak 2008 Pazar

Es-Sibai'nin Avrupa'da şarkiyatçılarla yaptığı görüşmeler

Es-Sıbai Avrupa'da Şarkiyatçılarla yaptığı görüşmelerde vardığı sonuç:

  • Birkaçı hariç tutulursa şarkiyatçıların hemen hepsi ya rahip, ya sömürgeci zihniyetinde, yada yahudidir.
  • Şarkiyatçılık, İskandinavya memleketleri gibi emperyalist olmayan batı ülkelerinde, emperyalist devletlere nisbeten sönüktür.
  • Emperyalist olmayan ülkelerdeki çağdaş oryantalistler Goldziher gibi İslam'a karşı aşırı mutaassıp oryantalistlerin görüşlerine pek iltifat etmemektedirler.
  • Şarkiyatçılık umumiyetle kiliseden kaynaklanmaktadır. Emperyalist ülkelerde kilise ve dışişleri bakanlığı yanyana yürümekte, bu iki kurumdan geniş çapta destek almaktadır.
  • İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci devletler, İslami değerleri sarsmak ve Müslümanların zihnini karıştırma vasıtası olarak oryantalizmi kullanma azminde olduğu görünmektedir.

Şarkiyatçıların Dini ve Siyasi Hedefleri

  • Müslümanları, Hz. Peygambere, Kuran-ı Kerime, şeriata ve fıkha karşı şüpheye düşürerek, dini ve sömürgecilik hedeflerini gerçekleştirmek istemektedirler.
  • Müslümanları, kültürlerine karşı şüpheye düşürmek için, İslam medeniyetinin Roma medeniyetinden çalınma bir medeniyet olduğunu, Müslümanların, ancak, Roma kültür ve bilimini nakleden bir millet olduklarını öne sürüyorlar ve İslam medeniyetini zikrederken birçok uydurma noksanlıkları ile zikrediyorlar.
  • Müslümanların kültür ve medeniyetlerine olan güvenini zayıflatmak, ellerindeki akîde ve yüksek değerlere şüphe getirerek kendi kültürlerini müstemlekelerde yaymak ve mahkum milletleri ebedi kölelik içinde yaşatmak için çabalamaktadırlar.
  • İslam'dan önceki ırkçılığı, yeniden tesis etmek ve İslam milletleri arasındaki eski ihtilaf ve kavgaları tazelemek yolu ile Müslümanlar arasında kardeşlik ruhunu zayıflatmak, İslam memleketlerinin birleşmesine mani olmak istiyorlar.
  • Araştırma ve tetkiki ilmi bir şekilde hedef edinenler, İslam'ın fikri mirasını tetkik ederek, İslam'ın hakikatlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadırlar. (Thomas Arnold, Etienne Dinier gibi) Şarkiyatçıların bu sınıfı gayet az ve mahdud bir sınıftır. Bunlar doğruyu anladıkları zaman hemen kabul ederler. Ancak, diğer müsteşrikler tarafından, hisleriyle hareket etmek ve Müslümanlara yakınlık göstermekle suçlanmaktadırlar.

Müsteşrikler ve Hedefleri, Prof.Dr. Mustafa Es-Sibai, Sinan yayınevi
Oryantalizm ve Oryantalistler yararları-zararları, Prof.Dr. Mustafa Es-Sibai, Beyan yayınları

10 Ocak 2008 Perşembe

"Doğu Kültürünün Avrupa Üzerindeki Tesirleri"

ATO Dergisi 6. sayının (1974) ilavesi Prof. Dr. Otto Spies'in 13 Mayıs 1949 tarihinde Braunschweig'deki Kant Yüksek Mektebi'nde verdiği konferansın metnini ihtiva etmektedir.

İlavenin takdim yazısını ve bazı iktibaslar yapacağım:

Takdim

Tanzimat hareketinden beri mazisinden koparılarak sistematik bir şekilde köksüzleştirilen Türk aydını, içinde yaşadığı cemiyetin yapısını -maalesef- herhangi bir orientalist (şarkiyatçı) kadar bilememektedir. Tercümesini takdim ettiğimiz bu konferansta Prof. Dr. Otto Spies'in anlattığı kadar olsun, Türk aydını mazisini tanıyabilseydi, Tanzimattan beri bir türlü üzerimizden silkip atamadığımız aşağılık duyguları benliğimizi böylesine sarsmazdı. Belki bugün içinde bulunduğumuz içtimaî buhranların en büyük bir kısmı ile karşı karşıya kalmazdık. Gerek ilmî, gerek içtimaî bakımdan Batıyı taklit etmeyip, "Biz bize benzeyebilseydik" herhalde günümüz dünyasındaki yerimiz bugünkünden daha iyi olurdu.

Öyle sanıyorum ki, bir zamanlar bütün dünyanın takdir ettiği ve taklit etmeye çalıştığı bir milleti, bugün başkalarını taklit etmeye iten sebepler ciddiyetle araştırılsa, meselelerimizin halline nereden başlamak gerektiği ayan beyan ortaya çıkar.

Günümüzün mazisinden koparılarak köksüzleştirilmiş aydınına, atalarının ilmî kapasitesini, bir yabancının kaleminden tanıtmak çok acıdır. Bu hususta çok şey söylenebilir. Ancak ben, büyük Türk şairi Yahya Kemal'in "Koca Mustâpaşa" adlı şiirinin son mısraları ile söyleyeceklerimi bitirerek, sözü, Prof. Dr. Otto Spies'e bırakmak istiyorum:

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.
Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.



Hemen hemen bütün ilimlerin tarihi Müslümanlar vasıtasıyla günümüze intikal etmiştir ve onların ilme katkıları hesaba katılmazsa ilimlerin tarihi eksik olur.



Kazvini, Avrupalıların banyo ve hamamlarını şöyle anlatır: "...Frenkler yılda bir veya iki defa soğuk su ile banyo yaparlar. Çamaşırlarını hiç yıkamazlar. Bir kere giyilen çamaşır parçalanıncaya kadar çıkarılmaz..."



İspanya'daki İslam Üniversiteleri Ortaçağ'da Avrupa'nın ilmi merkezleri haline gelmişti. Ortaçağ Avrupa'sındaki ilim adamları Kurtuba, Granada, Sevilla ve Toledo'daki İslam Üniversitelerinden feyz alırlardı. Ahmed-i Makkarî (I, sh. 90): "Dünyanın her tarafından Kurtuba'ya ilim tahsil etmek için talebeler gelirdi. Bunlar âlimlerin dizlerinin dibinden ayrılmaz, onların ilimlerinden istifade etmeye çalışırlardı." diye o devri anlatmaktadır.



En meşhur botanik alimi ve farmokolojist olarak tanınan İbnü’l-Baytâr, latinceye Simplicia adıyla çevrilen el-Câmiʿ li-Müfredâti’l-Edviye ve’l-Ağziye adlı eserinde 2600 çeşit bitkinin ilaç olarak nasıl ve nerede kullanılacağı açıklanmıştır.



Humboldt'un şu sözlerini zikretmeden geçemiyorum: "...Kimyayı ve eczacılığı ortaya çıkaran Müslümanlardır. Ancak onlardan sonra ve onların aracılığıyla bu ilimler Avrupa'ya gelebilmiştir..."



Bonn'lu bir astronom "Geshichte der Astronomie" adlı eserinde haklı olarak dediği gibi: "...Araplar antik mirası büyük bir olgunlukla ve kavrayışla devralmışlar, büyük gayretler sarfederek astronominin her sahasında ilerlemeler kaydetmişlerdir. Bu ilmi kendi kültür hayatlarının bir parçası haline getirebilmişlerdir. Denilebilir ki, astronomi Müslümanların elinde yükselme devri yaşamıştır..."



İlk uçuş denemesi 888 yılında İbni Firnas adlı bir Müslüman tarafından yapılmıştır. Tamamen ilmi esaslara dayanan uçuşunda İbni Firnas kendi yaptığı kanatlarla uzun zaman boşlukta hareket etmeye muvaffak olmuştur.(Makkarî, II. 254)

6 Ocak 2008 Pazar

"İlk Bilimadamı"

İlk Bilim adamı kim dir?

Bilim çağında yaşıyoruz. Milyonlarca genç bilim okuyor, binlerce üniversite bilim öğretiyor, ve yüzlerce makale onu konu ediniyor. Hatta sadece bilime adanan kablolu kanalımız bile var. Bilimdeki keşiflere dayanan teknolojinin içine dalmış durumdayız. Fakat bilim nedir, ve onu ilk uygulayan kimdir?

Bilim fiziksel dünyayı inceler. Sadece bir konu veya bir ilgi alanı değildir. O bir disiplindir ve bilimsel metod ile elde edilir. Bilimsel metod belirli bir metodolojiye bağlı kalarak yapılan araştırma sistemidir. En temel yapıda, bilimsel metod yedi basamak içerir:

1) gözlem
2) problemin veya sorunun ifadesi
3) hipotezin formulasyonu, veya probleme veya soruna muhtemel cevap sunma
4) deneyle hipotezin sınanması
5) deney sonuçlarının analizi
6) verinin yorumlanması ve sonucun formulasyonu
7) bulguların yayını

Elbette birileri bilimsel metoda bağlı kalmadan çalışabilir. Ancak, netice bilim değil, sözde-bilim (pseudoscience) veya çöp bilimdir.

Tarih boyunca, dünyanın birçok yerindeki bir çok insan bilimsel metod kullanmaksızın doğayı araştırdı. Öncekilerden böyle yapanların bazıları eski Yunanlardı. Aristo gibi bilginler doğa olayları üzerinde gözlemler yaptılar, fakat fikirlerini deneylerle test etmediler. Yerine, bulgularını destekleyecek mantık üzerinde durdular. Sonuç olarak, hatalı neticelere vardılar. Yüzyıllar sonra Yunanlıların hataları bilimsel metod kullanan bilginler tarafından ifşa edildi.

Galileo bir çokları tarafından ilk bilim adamı olarak düşünülür. Ancak, Galileo deneyler yapan veya bilimsel metodu takip eden ilk insan değildir. Avrupalı bilginler üçyüz yıldan beri deneyler yapmaktadır, hatta onüçünü yüzyılda deneyler yapan ingiltere doğumlu fransisken rahibi Roger Bacon'den beri. Bacon'un kitaplarından biri, Perspectiva (Optik) eski Yunanların görme ile ilgili fikirlerini reddetmektedir ve bilimsel metodun tüm yedi adımını kullanarak ışık ile yaptığı deneyler içermektedir.

Bacon'un Perspectiva eseri orjinal çalışma değildir. De aspectibus başlığındaki uzun bir eserin hulasasıdır. Perspectiva, De aspectibus'in yapısını takip eder ve deneyleri adım adım tekrar eder, bazen kelime kelime aynıdır. Mamafih, De aspectibus da orjinal bir eser değildir. O da Arapça yazılmış Kitāb el-Menāzir eserinin tercümesidir. 1021 senesinde yazılan Kitāb el-Menāzir, Roger Bacon'un muhtasarından 250 yıl önce gelmektedir. Bu çığır açan kitabın yazarı müslüman bilgin Ebū ‘Alī el-Hasan ibn el-Hasan ibn el-Heysem'dir.

965 yılında Basra'da doğan Ibni Heysem - Batı'da Alhazen veya Alhacen olarak bilinir - bir çok farklı alanda 200'den fazla kitap ve risale yazdı. Cebiri geometriye uygulayan ilk kişidir ve analitik geometri olarak bilinen matematiğin bir kolunun kurucusudur.


Bradley Steffens'ın eserinin kapağı

İbni Heysem'in deneyi kullanması şüpheci mizacından ve İslam inancından kaynaklanmaktadır. Doğa hakkında gerçekleri keşfetmek için, muhakeme etti. Batlamyus'a Dair Şüpheler eserinde, "Doğrunun peşinde olan biri, eskilerin yazmalarını çalışan ve onlara tamamen güvenen değil, onlara şüphe ile yaklaşan ve onlardan elde etmek isteğini sorgulayan biridir, iddia ve ispat sunan biridir." yazmıştır.

Mesela, "Işık ve renkler havada karışmaz" hipotezini test etmek için, İbni Heysem dünya'nın ilk karanlık odasını yaptı, ışık ışınları delikte kesiştiğinde ne olduğunu gözlemledi ve sonuçları kaydetti. Bu sadece Kitāb el-Menāzir'deki düzinelerce deneyden biriydi.

Hipotezleri test etmek için doğrulanabilir deneylerin kullanımı üzerinde durmasıyla, İbni Heysem yeni bir araştırma sistemi - bilimsel metodoloji - oluşturdu ve tarih sahnesinde ilk bilim adamı olarak yer kazandı.

Bradley Steffens,

"http://ezinearticles.com/?Who-Was-the-First-Scientist?&id=637076" adresindeki yazının çevirisidir.


Bradley Steffens, "Ibn al-Haytham: First Scientist" eserinin yazarıdır. http://www.ibnalhaytham.net

2 Ocak 2008 Çarşamba

"Bilim Tarihi ve Gençlik"

İlköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretimde matematik, fizik, kimya, coğrafya ve tarih gibi bir çok sahada dersler okuduk. Bu derslerin içeriğinde bir çok bilim adamlarının isimlerini ve bu bilginlerin bilimsel alana katkılarını gördük. Nedense bu ders kitaplarında, Müslüman bilginlerin ("Müslüman bilgin" ile Türk, Arap, Fars gibi Müslüman milletlerden olan bilginleri ifade ediyorum) bilimsel alana yapmış oldukları katkılardan hiç bahsedilmedi. Kendi çabasıyla bilim tarihi üzerine yazılmış bir kitap okumayan birisi "Müslümanlar sadece yeni yerler mi fethetti? İlmi çalışmalarda bulunmadı mı?" sorusunu kendine sorar. Sağolsun babamın aldığı Kültür Bakanlığı yayınlarından çıkan "Matematik Tarihi" eserinden Müslüman bilginlerin matematik sahasındaki çalışmalarından küçük yaşta haberim olmuştu.

Bazıları şöyle diyebilir: "Eskilerin ne yaptığı önemli değil! Bizim şimdi ne yaptığımız önemli". Bu sözün ikinci kısmına katılıyorum. Ancak ilk kısmı üzerinde düşünmek gerek. Eskilerin ne yaptığı tabiki önemlidir. "Geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz" sözü bunu veciz bir şekilde ifade etmektedir. İlmi sahada yaptıklarını bilmek bizlere ne sağlar? Günümüz gençliğinde eksik olan kendine güven ve motivasyon bu sayede giderilebilir. Mesela, matematik dersinde, hoca trigonometriden yarımaçı formüllerinden bahserken, Sin2A=2SinA.CosA formülünün Bozcanlı Ebul Vefa (940-998) tarafından bulunduğunu söylese, veya geometri dersinde, hoca Menaleus teoreminin ispatını yaparken, bu teoremi ilk isbat edenin Sâbit bin Kurre olduğunu söylese, öğrenciler üzerindeki müsbet etkiyi düşünün.

Müslüman bilginlerin yaptıklarıyla sadece övünmeyecek, onlar gibi ilmi çalışmalara heves edecek ve geçmişteki başarıları tekrarlayacak bir gençlik elde edilebilir. Bunun için Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konu üzerine eğilmesi gerekmektedir. Eğitim fakültelerinde yetişen öğretmen adaylarına Bilim Tarihi dersi zorunlu yapılabilir. Ayrıca lisede seçmeli ders olan Bilim Tarihi yaygınlaştırılabilir.

Leonardo ve Einstein sergileri yapılırken neden Müslüman-Türk bilim adamlarının buluşlarını içeren bir sergi düzenlenmiyor? Gözümüzü Batı'ya öyle yönelttik ki sahip olduklarımızı göremeyecek hale geldik.